define( 'WPMS_ON', true ); // True turns on constants support and usage, false turns it off. İsimler - Bursa Ansiklopedisi http://www.bursaansiklopedisi.org Bursa hakkında her şey Sat, 01 Dec 2018 12:04:43 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.4.2 70 Yıl Önce Bursa Zenginleri http://www.bursaansiklopedisi.org/content/70-yil-once-bursa-zenginleri/ http://www.bursaansiklopedisi.org/content/70-yil-once-bursa-zenginleri/#respond Wed, 28 Nov 2018 21:03:26 +0000 http://www.bursaansiklopedisi.org/?post_type=content&p=1711

70 yıl önce Bursa nasıldı? Bunu hatırlayan çok az kişi var. Son 70 yılda dünya ve Bursa’da her şey o kadar çobuk değişti ki, asırlar sürmüş gibidir. Her şeyin değiştiği dünyada, bugün size sadece son 70 yıl önceki Bursa’nın ünlü sanayicileri ve fabrikatörlerinden söz edeceğim. Çünkü bugünün ünlü girişimcileri olan Sönmez, Çağlar, Gençoğlu, Diniz gibi ailelerin hiçbirinin adı 60 yıl önce anılmıyordu…

70 yıl önceki zengilerin, fabrikatörlerin bir kısmı ayakta kalmışken, bir kısmının ise bugün esamesi bile anılmıyor… 1944 yılında, bir gazeteci olan Musa Ataş’ın hazırladığı çalışmada yer alan bu bilgiler, Bursa’nın 60 yıl öncesini çok iyi anlatmaktadır.

70 yıl önce Bursa’yı yönetenler

Bursa’yı yönetenlere baktığımızda fabrikatörlerin adının sıklıkla yer aldığı görülmüştür. 60 yıl önce İl Yönetim Kurulu şu ismlerden oluşmaktaydı: Rami Gökçe, Şemseddin Yazıcı, Esad Alper. İl Daimi Encümeni üyeleri ise Hulusi Erdem, Hasan Tahsin Ersop, Mehmed Erdem ve Cahit Pulat’tan oluşmaktaydı.

70 yıl önce İl Genel Meclisi üyeleri şunlardır: Hulusi Köymen, Raif Avcıoğlu, H. Tahsin Ersop, Tevfik Aycan, Nazmi Kağıtçıbaşı, Cevad Borçbakan, Nureddin Öğüaç, Kemal Duraner, Muhtar Alemdar, Ata Tezer, Hüsnü Güven, Bekir Laska, Nuri Doğrul, Hadi Durusoy, Mehmed Sindel, Hulusi Erdem, Hilmi Ertan, Şükrü Aybar, Sabiha Atlı, Ahmed Hamdi Erozan, İsmail Özel, M. Niyazi Canıtez, M. Cahid Pulad, David Gürcesular, Osman Yılmaz, Mehmed Erdem, Eşref Altın, Zehra Budunç, Kamil Konuk, Refik Atay, Mehmed Ozeç, Tevfik Erdemgil, Burhaneddin Ersöz, Cemil Parmaksızoğlu.

“CHP İl Yönetim Kurulu şu kişilerden oluşur: Başkan Durmuş Erginsoy, Dr. Şemseddin Dora (Halkevi Başkanı), Ali Sırrı Aysoy, Ragip Armağan, Av. Tevfik Aycan, Said Ete, Av. Cemil Öz, Nureddin Öğüç, Dr. Niyazi Bayatlı, İl sekreteri Hayri Gürmen’dir. CHP İlçe Yönetim Kurulu ise şu kişilerden oluşuyordu: Turgut Karatal (Başkan), Zehra Budunç, Emin Hakçı, Dr. İzzet Arkan, Dr. Fahreddin Ünseren, Nazmi Kağıtçıbaşı, Kemal Duraner.”

Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanı Lofçalı Ekrem Erkmen, Yönetim Kurulu Başkanı Said Ete’dir. Yönetim kurulu üyeleri ise şunlardır: Selim Süter, İhsan Celal Antel, Fahri Batıca, Mehmed Sabit Tütnar, Mithat Sarı, Burhaneddin Töre. Ticaret Borsası’nınYönetim Kurulu Başkanı Paşaçiftliği sahibi Muhiddin Dinçsoy’dur. Meclis Başkanı da fabrikatör Ragip Armağan’dır.

Bursa’nın eski zenginleri

1944 yılında, Bursa’da 54’den fazla sanayi tesisi ve fabrikatörü bulunmakta. Bunların tamamına yakını ise ipek ve dokumacılık üzerineydi. O tarihte Bursa’nın en önemli fabrikatörü Hamdi Sami Gökçen’di. Ancak fabrikaların eşi Şükufe Gökçen üzerinde olduğu görülmektedir. “Desenler fabrikada, Bayan Ş. Gökçen’in zevci olan Hamdi Sami Gökçen tarafından tersim edilir. Hamdi Sami, merhum Berlin sefiri Kemaleddin Sami (Paşa’nın) kardeşidir.”

Faik Yılmazipek’e ait Demirkapı’daki Yılmaz Fabrikaları, yarım asır evvel Muhtar Bey tarafından kurulmuş. “Faik Yılmazipek; Büyük Harpte vatan uğrunda iki koluna birden kaybetmiş fedakar bir Türk evladı ve malul gazidir.”

“Bursa’nın en eski ve en büyük fabrikası (ÎPEKER) firmasına aittir. Gerek fabrikaların sahibi Bay Mehmed İpeker,gerek oğulları Bay Muhsin ve İhsan İpeker; Bursa’nın gençlik ve spor hareketlerinde de mühim mevki işgal eden Acaridman şampiyon klübünün reisliğini yapan sportmen ve kıymetli bir gençtir.”

Yusuf Ziya Akipek, I. Dünya Harbi’nde İnegöl Cerrah köyünde ipekçiliğe başlamış, orada kurduğu fabrika ile ipek üretimine çalışmış. Harbi müteakip Bursa’ya yerleşen Yusuf Ziya, ipekçiliği ellerinde tutan gayrimüslim unsurlar arasında muvaffakiyetli bir çalışma ile temayüz etmiş ev Türk vatandaşlarına bu sahada mükemmel bir örnek ve model olmuştur. Birçok ihtisas sahibi Türk işçisi yetiştirmek bakımından fabrikasını bugünkü Bursa ipekçiliğinin adeta bir mektebi haline kalbetmiştir.”

“1935 yılında kurulmuş; koza, ipek ve madenkömürü üzerine iş yapan şirketin sahibi Fahri Batıca, muhtelif bankalarda müdürlüğe kadar vazifeler gördükten sonra serbest iş hayatına atılmış. Fahri Batıca, Sanayi Birliği Başkanlığı ve Acar İdman Kulübü başkanlığında bulunmuş çalışkan ve verimli bir gençtir.”

1935 tarihinde kurulmuş olan bir fabrikanın sahibi olan Ragip Armağan, Avrupa’ya da ihracat yapmakta. Ragip Armağan, CHP il yönetim kurulu üyesi, Ticaret Borsası Meclis Başkanı ve Belediye Meclisi maliye ve bütçe encümeni başkanı, Türk Hava Kurumu başkanlığını yapmıştır.

Said Ete ve Emin kollektif şirketinin yerine Rıza Ete ve ortağı İpekay Komandit Şirketi kurulmuş. Sait Ete, uzun müddettenberi Ticaret Odası Başkanlığı yaptı.”

Bursa’nın ünlü fabrika ve fabrikatörleri

1943 yılında Ali Tezel ve Hüseyin İşler tarafından kurulan fabrikasında, elektrikle çalışan tezgahlarıyla, Avrupa tipinde Bursa’da yapılmış en önemli kuruluşlardan biri.

Yün ve deri tüccarı Mehmet Urgancıgil, “Bu sanat şubelerine ecdaddan kalma olarak intisap etmiştir. Belediye Meclisinde ve CHP’de azalıkları vardır.”

1937 yılında Kazım Akım tarafından kurulan un fabrikası, “Almanya’da dünyanın en ünlü Miyag müesessessince yeni olarak kurdurulmuş. Bursa’nın bu biricik fabrikası, Burhaneddin Ersöz tarafından idare edilmektedir.”

Tolon Makina İmalatı Kollektif Şirketi; Fahri Batıca ve Kamil Tolon tarafından 1942 senesinde kurulmuş. Bugün bile satılan demir destere makineleri üreten bir fabrika kurulmuştu.

9 yıl önce fabrikatörlüğe başlayan İbrahim Baydan “Vaktiyle bir belediye çavuşuydu. Devlet parasile geçinmenin zor olduğunu gören bu zat şahsî teşebbüs sahasına geçmiş ve kendisine en muvafık yolu bulmuştur.”

Mahmud Akbey, Rıza İlovave Neş’et Akbey’in 1941’de kurduğu Kumaş Boya ve Baskı Şirketi, kurucularının isimlerinin baş harflerini alarak (MARÎNA) adını almıştır. İsminden bir yabancı firma olduğu zannedilmemelidir.”

Mahmud ve Neşet Akbey’in pederleri Ahmed Akbey, “30 sene evvel kendi parasile Eskişehir’de bir halıcılık mektebi açmış ve bu mektebi, sonra işi Bursa’ya nakletmiştir. Burada faaliyetini boyacılık sahasına dökerek çocuklarını da bu işe sevketmiş ve bu branşta yetiştirmiştir.”

I am text block. Click edit button to change this text. Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Ut elit tellus, luctus nec ullamcorper mattis, pulvinar dapibus leo.

Genç girişimciler

Lofçalıoğlu Mustafa ve Ortatlan Şirketi, “70 sene evvel merhum Lofçalı Mehmet Emin tarafından kurulmuş, büyük oğlu Lofçalıoğlu Halil tarafından idare edilmiştir. 1936’dan sonra Lofçalı Halil’in vefatiyle diğer kardeşi Lofçalı Mustafa ve eniştesi İsmail Sabuniş ile Ekrem Erkmen tarafından idame edilmiştir. Ekrem Erkmen Belediye Meclisinde ve Ticaret Odasında azadır.”

1926 yılında Mudanya’da kurulan firmasını sonra Bursa’ya taşıyan Vasfı Başaran, aslında emekli bir piyade binbaşısıdır, İstiklal Harbine iştirak eden ve 3. Süvari Fırkasının kumandan muavinliğini uzun zaman yapmış bulunan tanınmış bir şahsiyettir.

Rüştü Egel ve Kardeşleri Şirketi de, Bursa’da böcek tohumu üretiminde önemli isim olup 25 yıl önce kurmuş. Rüştü Egel, Dördüncü devrede B.M.Meclisi’ne Bursa mebusu olmuş.

“Almanya’da beş sene tahsil eden gıda kimyageri ve eski Adliye Nazırı Celaleddin (Beyin) oğlu İhsan Celal Antel, 16 sene evvel Bursa’ya gelerek burada şahsî teşebbüsü ile bir konserve Fabrikası kurmuştur. Önce bir kooperatif şirketi halinde çalışmaya başlıyan fabrika, 3 yıl sonra Mehmet Nuri Ünlüer ile ortak işletilmeye başlanmıştır.”

Ayrıca Salih Birleşik, N. Ahmed İpeksan, Kamil Urgancı, Feyzi Uygun, Hüsnü Bademlioğlu, Recep Garip, Şerif Artış Sevîm, Reşat İpekkar, Emin Dutipek, Hüsnü Aydın, Emin Sağışman, Sabri Özipek, Murad Atiker,Ali Ferruh Yücel, İbrahim Yaşar, Hakkı Birleşik, M. Marsel Romangal, Muammer Karaman, Mehmet Rifat Pekiş,Kâmil Sarıaydın, Ahmet Ökeve Tahir Sütmen  gibi fabrikatörler 60 yıl önce Bursa’nın önemli girişimcileri olarak göze batmaktadır. Musa Ataş’ın kitabında bu girişimcilere ait zengin bilgiler yer alıyor.

Bursa’nın son 60 yılına baktığımızda zenginlerinin büyük ölçüde değiştiği görülür. Belki 50-60 yıl sonra, bugünün zengin ailelerinin yerini başka Bursalı aileler alabilir. Çünkü Bursa’nın kaynakları, her zaman yeni yeni girişimcilerin ortaya çıkmasına olanak sağlamaktadır.

The post 70 Yıl Önce Bursa Zenginleri first appeared on Bursa Ansiklopedisi.

]]>
http://www.bursaansiklopedisi.org/content/70-yil-once-bursa-zenginleri/feed/ 0
Bursa’nın Eski Bitirimleri ve Kabadayıları http://www.bursaansiklopedisi.org/content/bursanin-eski-bitirimleri-ve-kabadayilari/ http://www.bursaansiklopedisi.org/content/bursanin-eski-bitirimleri-ve-kabadayilari/#respond Sat, 10 Nov 2018 16:40:04 +0000 http://www.bursaansiklopedisi.org/?post_type=content&p=1666 Önceleri Bursa’nın her mahallenin bir efesi vardı. Bu efeler çoğunlukla köy ve ilçelerden gelen kişilerdi. Bu efeler, kendi köy ve ilçeden gelenlerin Bursa’da konakladığı muhitte etkiliydiler. Efe yada bitirim olarak anılan bu kişiler, önceleri ayak işleri yapan, hatta muavinlik yapar kişilerdi.
Bursalı efeler; giyinişleri, konuşmaları ve hareketleriyle kendilerine ayrı bir kültür yaratmışlardı. Canib Ali ve efeler çoğunlukla körüklü çizme giyerler. Çok güzel giyinir, ayakkabıları sürekli boyalıdır. Cezaevinde bile sürekli ayakkabıları boyalı olurdu.

The post Bursa’nın Eski Bitirimleri ve Kabadayıları first appeared on Bursa Ansiklopedisi.

]]>

Osmanlı Devletinin son yıllarında, devlet otoritesi zayıflaşınca her yerde  efeler türemişti. Kent dışına çıkıldığında, güvenliğiniz efelere emanet idi. Şehirlerde de, bazı bitirimler vardı. Bunlara da, 1960’lı yıllarda kadar efe denilmekteydi.

40-50 yıl öncesine kadar Bursa’nın her mahallesinde ve semtte bir efesi vardı. Bu efeler çoğunlukla köy ve ilçelerden gelen kişilerdi. Bu efeler, kendi köy ve ilçeden gelenlerin Bursa’da  konakladığı muhitte etkiliydiler. Köy ve kasabalardan geldiklerinde önceleri eşek ve atlarının bağladıkları muhitte, daha sonra da otobüs durakları çevresinde sivrildiler.

Bursa’nın ünlü efeleri

1960’li yıllarda en ünlü efe, Gemlikli Gürcülerden Kayaali Kayakent idi. Kayali’nin yazıhanesi Saat Kulesinin yerinde idi. Sonra İnegöllü Benli Halil gelirdi. Dağ köylerinin konakladığı yer olan Çakırhamam-Tahtakale muhitinde, Atlaslı Mustafa etkili idi.

Karacabeyli Pamuk Niyazi de Çatalfırın civarında etkili idi. Yine Karacabeyli Yumurta Hüseyin, Dondurma Eyüp (Ergen) Bitpazarı’nda etkili idi.

Ancak bitirimlerin çoğu Yeniyol’da idi. Çünkü otomobil yazıhanelerinin çoğu buradaydı.

Boşnak Abudullah ve kardeşi Eyüp de İnegöllüydü. İnegöl Efeleri de, Yeniyol’da toplanmıştı.

Yenişehirlilerin hanı da Çancılar’daydı. Burada da Yenişehirli bitirimler vardı.

Kayan’da Püskülsüz Kerim, Canib Abi, Harman Recep gibi efeler vardı. Bunların bu semtte zulaları vardı. Her taşın altında esrar koyarlardı.

Ormancı Halilde Benli Halil’in arkadaşı İnegöllüydü. (Kunduracı bir kişi öldürdü)Bir de Gürcü Süleyman vardı.

Giysiler:

Körüklü çizme
Kırmızı kuşak
Siyah veya lacivet elbise
Avcı yelekleri
Kravüze ceket

Önde gelenler:

Gürcülerden Kayaali Kayakent
İnegöllü Benli Halil
Atlaslı Mustafa
Karacabeyli Yumurta Hüseyin
Dondurma Eyüp

31 Mart gerici ayaklamasına katılan bir bitirim

Bitirim tiritleri

Efe yada bitirim olarak anılan bu kişiler, önceleri ayak işleri yapan, hatta muavinlik yapar kişilerdi. Daha sonra, yaptığı işlerle bitirim olmuştur. Örneğin Benli Halil önceleri muavinlik yapıyormuş.

Bursalı efeler; giyinişleri, konuşmaları ve hareketleriyle kendilerine ayrı bir kültür yaratmışlardı. Canib Ali ve efeler çoğunlukla körüklü çizme giyerler. Çok güzel giyinir, ayakkabıları sürekli boyalıdır. Cezaevinde bile sürekli ayakkabıları boyalı olurdu.

Bellerinde kırmızı kuşak vardı. siyah veya lacivet elbise giyerler asla açık renk elbise gezmezlerdi. Avcı yelekleri giyerler. Kravüze ceket giyerler. O tarihte bitirimler çoğunlukla 32 paça pantolon giyer, ağır olsun diye de fermuarı vardı. Benli Halil ise sürekli kravat giyerdi. Her zaman yanında, daha doğrusu biraz arkasında adamları bulunurdu.

Mahalle kabadayıları

Efelerin dışında, bir de mahalle kabadayıları vardı. Garip babası idiler. Hapishanelerdeki garip ve parasız kişileri beslerler. Çünkü sonra bunları daha sonra kullanırlardı. Kayali, mahallesi olan Emirsultan’daki bir kızı kapatması yapmıştı.

Bitirim ve efeler mutlaka esrar içer ve satardı. Esrar satışı da bu kişilerin kontrolündeydi. Zaman zaman polis, herkesçe bilinen bu bitirimlerin zulalarında aramalar yapardı. Özellikle Ramazan aylarında esrarla mücadele kızışırdı. 1963 yılında Yeni Ant gazetesinde şu haber yapılmıştır:

“Esrarla mücadele devam ediyor. Ramazan’da Emirsultan ve Şible’de çok sayıda esrarkeş polis tarafından temizlenmiş.” (Yeni Ant, 7.2.1963)

Efelerin bitirimhane olarak anılan kumarhaneleri vardı. Bu kişiler ayrıca, başta otobüs yazıhanecileri olmak üzere zenginlerden haraç alırlardı. Bazıları da pavyon işletirlerdi. Bitirimler, bir bitirimhane açılınca, efeler açılışa gelip kumar oynayıp para kaybederlermiş.

Kayali kendinden büyük bir kişi önünde eğilir, bürokrasiyle iyi geçinirmiş. Onlara sürekli hediye verir, işini gördürmüş.

Efelerin çatışması

Kayali ve diğerleri hep adamlarına vurdururdu. Adamlarını gönderip dövdürüp, vurdururdu. Efelerin neredeyse hiç biri eceliyle ölmemişti.

Benli Halil ile Kayali sürekli çatışırdı. Ancak araya İstanbul efeleri girip, onları barıştırırdı. Daha sonra da ikisi barışıp, kankardeş oldu.  Ancak sonra Kayali, bir adamı ile Benli Halil’in yazıhanesine gelip tartışır. Burada adamına; “Vur şunu” deyince Benli Halil, daha atik davranıp Kayali’yi vurur. Bu olaydan sonra Benli Halil nefsi müdafaadan çok az yatmıştı.

Bu ölüm olayında, bazı emniyet görevlileriyle zenginlerin de parmağı olduğu söylenmişti. Çünkü Kayali, her tarafa çok baskı yapıp insafsız bir kişi olduğu söylenir. Halk, Kayali’nin çok azıttığını düşünmekteydi. Bu nedenle herkes Benli Halil’i desteklemeye başlamıştı. Benli Halil, Türkiye çapında bir efe olduğu için cenazesine her taraftan efeler gelmişti.

Benli Halil’in iki fedaisi vardı. Karakaş Hasan ile Boz Mehmet’in Mehmet Ali idi.

Benli Halil’i, fedaisi Abaza Halil İbrahim vurmuştur. Merdivenle çıkarken, arkasından, ensesinden vurmuştur onu.

1968 yılında da, Laz Mustafa’nın Bursa’nın ünlü kabadayılarından Acar Mehmet (Acar) öldürdü. (Bursa’nın Sesi, 10.3.1970)

Benli Halil’i vuran da, daha sonra toplu bir yerde onu nasıl vurduğunu anlattığında, Benli Halil’in yeğeni de onu öldürmüştür. 1961 yılında Bursa’da 30, 1962 yılında ise 25 cinayet işlenmişti.

Çerkes efeleri

93 göçü ile, Kafkas göçmenleri gelene kadar, kabadayılık ve efelikleri genellikle Arnavutlar yapmaktaydı. 1880’li yıllarda Kafkas göçmenlerinin gelişiyle gerek dağlardaki çetelerin, gerek şehirlerdeki efelerin Kafkas göçmenlerin hakimiyetine girer. Çerkes, Laz, Gürcü ve Dağıstanlı efeler Bursa’da egemen olmaya başladı:

İşte Bursa’nın bazı efe ve bitirimleriyle ilgili gazetelerdeki bazı başlıklar:

“Laz İsmail Çetesi 10 nefer avanesiyle ve Demirciler Koca Ali Çetesi ve gene ünlü eşkıyalardanKirmastili Ahmet ile arkadaşı Çerkez Hüseyin avanesiyle ve silahlarıyla Kirması hükümetlerine, silahlarıyla birlikte teslim olunmuştur. Ünlü eşkıyalardan Alıncalı Yusufise, altı adamıyla ve Demircili Koca Ali Çetesi efradından Mehmet, silahlarıyla Karacabey’de yakalandı.  (Ertuğrul, 21 Teşrinisani 1918)

“Alıncalı İzzet Çetesi ile çatışma” (Ertuğrul, 7 Teşrinisani 1918)

“İnegöl canavarı Abaza Seyfettin (Durmaz) şehre inmiş.” (Yeni Ant, 19-20 Ocak 1956)

“148 defa hapisten kaçan Çekirge Şahabettin Bursa’da ele geçirildi.” (Yeni Ant, 15 Şubat 1956)

Mahalle kabadayılığından Mafya’ya

Çocukluk yıllarımızın o masum mahalle kabadayıları artık yok… Mahalle kabadayıları artık mafyanın bir parçası oldu. Mafya, mahalle kabadayılarını organize ederek, onları büyük suç şebekesine katmıştı. Önceleri, mahalle kabadayıları azıtınca, mahalleli onlara gereken dersi verirdi. İşte 1951 yılındaki bir haber:

“Hamamlı köyünden Osman Taşçı adlı zorba, köylüler tarafından edilmiş. Zorba, muhtar ve ihtiyar heyetinden oluşan sekiz kişi tarafından başı kesilerek öldürülmüştür. Olaya katılan sekiz kişi tutuklanmıştır.” (Hakimiyet, 12.7.1951)

Artık mafya ile organize olan mahalle kabadayılarına halkın müdahale etmesi çok zor. Çoğu kez emniyet güçlerinin bile çekindiği bir güç durumuna geldi…

The post Bursa’nın Eski Bitirimleri ve Kabadayıları first appeared on Bursa Ansiklopedisi.

]]>
http://www.bursaansiklopedisi.org/content/bursanin-eski-bitirimleri-ve-kabadayilari/feed/ 0
Kubilay’dan Celal Bayar’a Bursa’da aydın hareketi http://www.bursaansiklopedisi.org/content/kubilaydan-celal-bayara-bursada-aydin-hareketi/ http://www.bursaansiklopedisi.org/content/kubilaydan-celal-bayara-bursada-aydin-hareketi/#respond Mon, 05 Nov 2018 21:07:41 +0000 http://www.bursaansiklopedisi.org/?post_type=content&p=1639

Bursa Öğretmen Okulu’ndan mezun olup Menemen’de yedek askerlik yapan Kubilay, bir gurup Cumhuriyet karşıtı kişi tarafından şehit edilmişti. Devrim şehidi Kubilay onuruna Uludağ Üniversitesinde anlamlı bir anıt yapıldı. Bu Cumhuriyet öğretmenini yetiştiren Bursa, her zaman gerici girişimlere karşı ciddi tepkiler göstermişti. Bursa’nın yetiştirdiği bu devrimci aydınlardan biri de Celal Bayar’dı…

31 Mart Olayı’nda Bursa

13 Nisan 1909 tarihinde, Meşrutiyet’e karşı İstanbul’da başlayan Türk tarihindeki ilk gerici ayaklanmanın önemli ölçüde Bursa’ya da yansındığını görmekteyiz. Bu tarihte Bursa’daki İttihat ve Terakki örgütünün lideri olan Celal Bayar, anılarında şunları yazar:

“Sabahleyin İstanbul’da başlayan herhangi bir olay, akşamüstü Bursa’da halk arasında yayılırdı. 31 Mart Vakası da aynen böyle ol­muştu. Herkes heyecanlıydı. Demek ki, devamlı surette artan parti kavgaları, siyasi ihtiras, kar­deş kanı dökecek kadar şiddetlenmişti”.

Bursa Mev­levi Şeyhi Şemsettin Efendi’nin oğlu Burhanettin Türe’ye göre 31 Mart isyanı gençleri endişeye düşürmüştü. Sultan Abdülhamit taraftarlarını ise sevindirmişti. Celal Bayar’a göre Bursa’da da kısmen bir irtica tehlikesinden söz konusuydu: “İrtica, maddi ve manevi kuvvetiyle, diğer yerlerde olduğu gibi Bursa ve çevresini de sarmıştı”.

31 Mart döneminde Bursa’daki en önemli gerici ayaklama, daha çok Orhaneli, Yenişehir ilçelerinde ortaya çıktı. Orhaneli’nde kurulan ‘İttihat-ı Muhammedi Cemiyeti’nin üyelerinden Derviş Vahdeti’nın arkadaşı Necati adında biri, ilçe halkımı, birkaç memur ve öğretmen ile halktan bazı kimseleri ayaklandırmaya kalkıştırmıştı.

14 Nisan 1909 günü Bursa’da büyük bir gösteri yapıldı. Büyük bir kala­balık, ellerindeki yeşil bayraklarla postaneyi basarak 31 Mart ayak­lanmasını desteklediklerine dair telgraflar çekti. Ellerinde yeşil bayrak­larla binlerce kişi telgrafhane önünde toplandı. Meclise ve Derviş Vahdeti’ye telgraf çekerek İstan­bul’daki asilerle birlik olduklarını göstermek istemişlerdi.

31 Martta gericilere karşı savaşmak için askere yazılanlar

Bursa’da çok sayıda aydın subay bulunuyordu. Halkın kültürlü kısmı ile aydın kimseler, vatansever bir düşünce ile inkılapçıları tutuyordu. Birtakım yobazlar da halkı baştan çıkarmak için ellerinden geleni esirgemiyordu. 31 Mart günlerinde camilerde, halk yığınları arasında didişmeler, kavga­lar devam ediyordu. Ulucami’de cahil bir vaizin irticayı körükleyen sözlerine karşı, Öğretmen Okulu Müdürü Mudanyalı Niyazi Efendi ile bir öğretmen arkadaşı­nın karşılık vermesinden dolayı ‘cemaat’ birbirine girmişti.

Kabasakal Mehmet Paşa

Meşrutiyet’in ilanı sırasında, baskıcı dönemin devlet adamlarının uğradıkları akıbetten kendini koru­mak isteyen Kabasakal Mehmet Paşa da özel bir vapurla İstanbul’dan kaçmak zo­runda kalmıştı. Mehmet Paşa’nın Mudanya’ya geldiği işitilir işitil­mez halk, intikam dolu duygularla aleyhine ayaklanmış, Paşa, he­men devrimci gençler tarafından yakalanmıştı. Paşa, Bursa’da Tümen karargahında birkaç gün göz hapsine alındıktan sonra Orhaneli ilçesine sürgün edilmişti. Burada bulunduğu sırada bu eski yaver, 31 Mart Vakası’nı hazırlayan koşulların etkisiyle, kendisi için bir gelecek devri olan Abdülhamit Rejimi’nin geri geleceği ümidine kapılmış, yakınla­rına bu yolda telkinlere başlamıştı. İstanbul’da askeri isyanın başla­dığını işitince de harekete geçmişti.

Abdülhamit’in özel yaveri ve en sadık ‘hafiyelerinden’ süvari generali Kabasakal Mehmet Paşa, 31 Mart olduğu sırada Orhaneli’nde sürgün bulunuyordu. Bu kişi, Bursa köy ve kasabalarında halkı kışkırtarak, şeriat istediklerine dair belge mühürleterek, Meclis’e göndermek üzere Derviş Vahdeti’ye gönderen Mehmet Kemal’in bu suçu nedeniyle Divanı Harbi’de yargılanıp üç yıl sürgün edildi.

İsyancılar

31 Mart olayı İstanbul’da duyulunca, İttihadı Muhammedi’nin örgütlediği bir grup, Ulucami’den bir bayrak alarak tekbirlerle Osman Gazi’ye gidip dua etmişti. Kemalettin adlı kişi bu grubun başındaydı. Hatta isyancılar, Tophane’deki topları ele geçirip ayaklanmayı tüm halka ilan etmek için top atmaya kalkışmışlardı. İsyancılar Hükümet Konağı’na gelip memurları sarık sardırmaya kalkışmışlar, daha sonra telgrafhaneye giderek Kemalettin ve Müderris Hoca Bekir adlı kişiler Volkan gazetesine ve Meclisi Mebusan’a yüz elli bin kişi ile hazır olduklarına dair bir telgraf yolladı. Volkan gazetesine göre halk: “Yaşasın Şeriat-ı Ahmediye” haykırışlarının ayyuka çıkararak telgrafhane önüne sancaklarla gelip tüm beldenin teşekkürlerini sunmuşlardı.” (16 Nisan 1909)

Celal Bayar

Bir grup hoca ve şeyhlerin katıldığı topluluk, Os­man ve Orhan Gazi türbelerinin bulunduğu Tophane Meydanı’nda toplanmışlar, durmadan ‘tekbir’ getiriyordu. Başlarında da Hafız Hakkı adında biri, top ateşiyle isyanı halka du­yurmak ve kutlamak için, alanda bulunan Belediye emrindeki Ra­mazan topunu ele geçirmeye çalışmıştı. Topçu ile hoca arasında tartışma sürerken Jandarma Alay Kumandanı Binbaşı Ke­mal Bey bulabildiği askerlerle kalabalığı dağıttı.

Gericilere karşı direnen Celal Bayar

“Meşrutiyet İnkılabı’nı korumak için karşı önlem almak zorunluydu. Süleyman Nazif Bey’in yerine mektupçu olan Genç Türkler’den Hüseyin Siret Özsever’in de katıldığı aydın bir grup, şehir içinde si­lahlı bir protesto yürüyüşünde bulundu. İrticaya karşı yapılan bu gösterilerin anlamını anlayan yoktu. Herkes birbirine ne olduğunu soruyordu”. Bayar, devrimci gençlerin tepkisini bu sözlerle ifade ediyordu.

Başka bir gün de silahlı irticacı bir grup asker, İstanbul’dan Bursa’ya geldi. Jandarmalarla, aralarında bir karşılaşma oldu. Yine Binbaşı Kemal Bey’in dirayetiyle kan dökülmeden mesele yatıştırıldı.

Devrimci gençlerin toplandığı sırada Celal Bayar kürsüye gelerek: “Arkadaşlar, Meşrutiyet tehlikededir. Meclis tecavüze uğramıştır. Memleket bizden yardım bekliyor. Yarın sabah Askeri mal­zeme deposuna girerek askeri elbiselerimizi giyecek, silahlarımızı alacak, vatan ve Meşrutiyet hizmetine koşacağız” dedi.

Bunun üzerine İttihat ve Terakki, Bursa’da devrimi korumak üzere silahlı bir gönüllü askeri grup oluşturmaya karar verdi. İttihat ve Terakki içinde geniş bir propagandaya girişti. Bursa’nın ileri gelenleriyle, aydın gençlerinin ve bilim adamlarının bir kısmı o tarihte hâlâ İttihat ve Terakki’yi destekliyordu. Bayar’ın deyişiyle genç subaylar da hizmete ha­zırdı. Hatta Gönüllü Bölüğü’ne Celal Bayar bile er olarak katıldı.

Bursa Devrimci Taburu

Hareket Ordusu’nun ilerleyiş haberleri ve kumandanı Mahmut Şevket Pa­şa’nın telgrafları, her yerde olduğu gibi Bursa’da da bir ferahlık yarat­mıştı. İttihat ve Terakki örgütü, Şevket Paşa’nın telgraflarını Bursa’nın kalabalık yerlerinde, Ulucami’nin karşısındaki kahveler önün­de okutarak, dinleyenler üzerinde önemli etki bıraktı. Bu gelişmeler sonunda gericiler sinmeye, devrimcilerin de cesa­retleri yükselmeye başladı. Hatta Bursa Gönüllü Bölüğü’ne bile iş kalmamıştı. Bunun üzerine Bursa Bölüğü, İstanbul Hareket Ordusu’na katılmak için girişimde bulundu. Böylece Bursa bölüğü, Hareket Ordusu’nun emrinde, Mudanya’da isyanın Anadolu’ya yayılışı engelleme görevi yapmaya başladı. Bursa Bölüğü, İstanbul’dan her posta günü, vapur dolusu Mudanya’ya akın eden silahlı askerleri yakalayıp, Mu­danya Cezaevi’ne göndermişti. Hoca kıyafetinde asker kaçağı kırk kişi de yakalanıp Mudanya’da tutuklandı.

Bayar, o günleri şu satırlarla anlatır: “Bursa İttihat ve Terakki Cemiyeti gönüllülerine, üzerinde ‘Ya Hürriyet, ya mevt (ölüm)’ yazılı birer keçe külah hediye edilmişti. Başımızda hürri­yet sembolü külahlarımız olduğu halde törenle Mudanya’dan ayrıldık. Bursa’da büyük tezahürlerle karşılandık. Bölüğümüz, bir yüzbaşı ile üç teğmenin kumandasındaydı. Bu değerli subaylardan başka Redif çavuş ve onbaşıları da vardı. Bunlarla bölüğümüzü teşkil eden gönüllülerin isimlerini tam olarak hatırlayıp veremediğim için üzüntülüyüm. Şu kada­rını söyleyeyim ki, hepsi çeşitli meslek erbabından, vatansever insanlar­dı.”

Bursa, Kubilay gibi nice devrimci yetiştirmişti. Devrim şehidi Kubilay’ı andığımız şu günlerde, Celal Bayar ve arkadaşlarının mücadelelerini de saygıyla yadetmek istedim…

The post Kubilay’dan Celal Bayar’a Bursa’da aydın hareketi first appeared on Bursa Ansiklopedisi.

]]>
http://www.bursaansiklopedisi.org/content/kubilaydan-celal-bayara-bursada-aydin-hareketi/feed/ 0
Savaş Gazisi “Arap Şükrü” http://www.bursaansiklopedisi.org/content/savas-gazisi-arap-sukru/ http://www.bursaansiklopedisi.org/content/savas-gazisi-arap-sukru/#respond Sun, 04 Nov 2018 19:16:18 +0000 http://www.bursaansiklopedisi.org/?post_type=content&p=1609 Arapşükrü Sokağı, Bursa’nın en ilginç turistik köşelerinden biri… Arap Şükrü (Değişmez) ise, Altıparmak'ta günümüzde Arapşükrü Sokağı adıyla anılan yerde yeni bir meyhane kültürü oluşmasına katkıda bulunan işadamı, asker.
"Arapşükrü Sokağı”, 1992'de Osmangazi Belediye Başkanı Erhan Keleşoğlu'nun girişimiyle turizm amaçlı eğlence yerleri olarak düzenlendi. Balık lokantaları, işkembe çorba ve paçacıları, yaz geceleri sokağa taşan masaları ve gezici saz takımlarıyla yerli ve yabancı turistlerin ilgisini toplamaktadır.
İçki içilen “Kırmızı Sokaklar”ın şehrin dışına atılması ilk kez Bursa’da gündeme geldi. Arapşükrü Sokağı ise, asırlardır varlığını sürdürmüş; Yeşil Türbe, Irgandı Köprüsü gibi Bursa’nın bir değeri… İçki içmesem de, Bursa’nın bu kırmızı sokağını çok seviyorum. Yerel yöneticilerimiz de bu “kırmızı sokağı”, Bursa’nın bir değeri olarak özenle korumalı…

The post Savaş Gazisi “Arap Şükrü” first appeared on Bursa Ansiklopedisi.

]]>

Bursa’nın markaları ve değerlerinden biri, Arapşükrü Sokağı’dır. Birçokları Arapşükrü Sokağı’na adını veren Arap Şükrü’yü, sadece “Arap kökenli bir meyhaneci” olarak tanır. Açıkçası ben de böyle biliyordum. Oysa Arap Şükrü (Değişmez), kurtuluş Savaşı gazisi bir paşa torunu…

Arapşükrü Sokağı, Bursa’nın en ilginç turistik köşelerinden biri… Arap Şükrü ise, Altıparmak’ta günümüzde Arapşükrü Sokağı adıyla anılan yerde yeni bir meyhane kültürü oluşmasına katkıda bulunan işadamı, asker.

Savaş Gazisi Arap Şükrü

1893 yılında Selanik yakınlarındaki Vodina kazasında doğan Arap Şükrü’nün “Arap” lakabını, dedesinin Yemen’de bir Arap kızıyla evlenmesi nedeniyle, almıştır. Dayısı Mahmut Zeki Paşa kendisini askeri okulda okutmuş ve subay olmuştur. Kurtuluş Savaşı’na katılan Arap Şükrü, savaşta süvari olduğu için “Akıncı Şükrü” olarak tanındı. İstiklâl Savaşı’nda savaşırken askeriyle Kütahya civarında esir düşmüştür.

Arap Şükrü’nün gazi olduğunu, torunu Güzin Değişmez bile çok sonra babasından (Yılmaz Değişmez) öğrenmişti. 30 Ağustos Zafer Bayramında, televizyondaki askeri tören görüntülerini ayakta izleyip ağladığı hatırlayan Güzin Değişmez’e göre Arap Şükrü, İstiklâl Savaşı madalyasını öpüp başına koyuyormuş. Arap Şükrü’nün savaş anıları şöyle anlatmıştır:

“Kütahya’da askeriyle esir düşünce, sürekli kaçmayı denerler. Günler sonra askerine, “Buradan hep birlikte kaçacağız, dikkatli olun, beni takip edin” der. Selanik’te doğduğu için çok iyi Rumca konuşmaktaydı. Yunan askeri yanına geldiğinde bir sigara ister ve karşılığında bir altın vereceğini söyler. Asker bir sigara verir, sonra altını almak ister o da altının postalının içinde olduğunu söyler. “Sigaramı yak, postalın içinden al” der. Asker sigarasını yakmaya kalktığı sırada onu alt eder. Daha sonra askerine “Koşun!” diye emir verir.

Askeriyle esaretten kurtulma aşamasında arkalarından açılan ateşte kolundan yaralanır. Günlerce yürüdükten sonra bir göçebe obaya rastlarlar. Yörüklerden yardım isterler ama, üstleri paramparça olduğundan onların Türk mü, Yunan askerimi olduklarını anlayamazlar. Soyunmasını isterler ki, Müslüman olup olmadıklarını anlamak isterler. Bu obada, kızgın yağla kolundaki yarayı yakıp daha sonra hastaneye ulaştırırlar. Hastanede kolunun kesilmesi gerektiğini söylerler. O da askerine “Asker, kolumu asla kestirmeyeceksin!” diye emir verir. Doktorlar da kolunu kesmeden tedavi eder. Savaş sonrasında da malulen emekli olur.

Savaş Sonrası Günler

Savaş sonrasında yolu onu Ayvalık’a götürmüştür. İlk lokantasını da burada açmış. Ayvalık’ta ilk eşi Servinaz Hanım’la evlenir. Bu evlilikten Nermin ve Nevin adında iki kızı olmuştur. Servinaz Hanım’la evlenme hikayesi de ilginç…

Ayvalık’ta bir Arap kıza aşık olur, fakat o günlerde arkadaşlık imkansız olduğundan mektuplaşırlarmış. Arap kız mektuplarını o günlerde yeni yetişen Servinaz’a verip dedeme yollarmış. Arap Şükrü, Ayvalıklı Arap kızıyla mektuplaşırken, bu Arap kızı ile araları bozulmuş, mektuplarını taşıyan Servinaz Hanımla evlenmiş…

Kızları çok küçükken Bursa’ya gelmişler ve şimdiki Tayyare Kültür Merkezi’nin olduğu yerde Şar Kulübü işletmeciliği yapmış. Şar Kulüp, o günlerin ileri gelenlerinin gittiği özel, ayrıcalıklı bir kulüp. Ardından, o dönemde Yahudilik Çarşısı adıyla bilinen ve daha çok Yahudi kökenlilerin işlettiği meyhanelerin bulunduğu bugünkü Arap Şükrü sokağında 2.5 lira kirayla bir dükkân tutarak işletmeye başlar. Zemini toprak olun bu yerde kurufasulye, pilav, paça, işkembe çorbası türünde yemekler yapar. Bu dükkâna Bursa’nın civarından özellikle atlarla gelen müşteriler vardır.

Arapşükrü Sokağı’na Doğru

Giderek ünlenerek işini genişleten Arap Şükrü’nün sekiz çocuğundan erkek olan beşi, 1960 yılında ölümünden sonra aynı işi sürdürerek bir sektör, bir marka oldu. Türk müziği ses sanatçısı Güzin Değişmez de torunudur.

İl eşi öldükten sonra Müyesser Hanımla evlenmiş. İkinci eşi, aslında İstanbullu idi. Muradiye’de oturan teyzesinin evine misafir geldiği sırada; Selânikli sarışın, mavi gözlü, şapkalı, çiçek elbiseli bu modern kadını ilk gördüğünde âşık olmuş Arap Şükrü… Daha sonra evlenmişler. Evlendikten sonra Müyesser Hanım, bir gün eşiyle faytonla çarşıya gider. İstanbul’da yetişen Müyesser Hanım, çarşıda bir şapka beğenir: “Şükrü Efendi bir şapka almak istiyorum” der. Arap Şükrü de, kendisine ipek örtünün daha çok yakışacağını söyleyip taktığında, kendisi de çok beğenir. O günden sonra Müyesser Hanım, şapka yerine örtü kullanmaya başlar. Böylece, İstanbullu Müyesser Hanım da Bursa’nın şartlarına göre yaşamayı öğrenir… Arap Şükrü’nün Müyesser Hanımla evliliğinden ise Yılmaz, Doğan, Ergun, Çetin, Ahmet, Melek adlı çocukları olmuştur.

Çok yardımsever biri olarak tanınan Arap Şükrü, kışın kendi evlerine odun kömür gitmeden fakir evlere gönderdiği, hastası yada yaşlısı olanlara muhakkak yiyecek gönderdiği söylenir. Meyhane de olsa, dükkânın kapısından besmele çekmeden girmez, girenlere de çok kızdırırmış.

Toprak zeminli dükkândan, bugünkü renkli Arapşükrü Sokağı’na ulaşmasında büyük emeği olan Arap Şükrü ve çocukları, zengin balık kültürünü de geliştirmiştir.

Bursa’nın “Kırmızı Sokağı”

Arapşükrü Sokağı’ndaki meyhaneler, oldum olası bana çekici gelmiştir. Ancak ne yazık ki içki ve meyhane kültürü konusunda çok beceriksizim. Çünkü 47 yaşıma kadar hiç alkollü içki içmedim. İçki kullanmamamın bir nedeni yok… Sadece tadı acı geldiği için içmedim…

Kent Müzesi’nin kuruluşu sırasında yaşanan stres sonucu, doktor önerisiyle ilk rakımı içtim. Saitabat Şelalesi’ne karşı içtiğim üç duble rakı beni sarhoş edememişti. Daha sonra, dostum Tankut Sözeri ile birkaç kez daha rakı içmeme karşın yine beni çok etkilememişti. Hazır içkiye başlamışken, uzaktan izlediğim o ünlü Arapşükrü Sokağına gidip dostlarla içki içtiğimde ise, daha ilk yudumda sarhoş oldum. Sanırım Arapşükrü Sokağı, insanı daha içmeden sarhoş ediyor…

Arapşükrü Sokağı, aslında eski Yahudilik’tir. Yahudi Cemaati Başkanı İsak Ventura, Yahudilik’e Arapşükrü Sokağı denilmesine tepki gösteriyor. Aslında asırlardır Yahudilik olarak anılan bu mevkide her zaman meyhaneler vardı. Her iki isim ve kültür de Bursa için önemli ve yok olmaması gerekir.

“Arapşükrü Sokağı”, 1992’de Osmangazi Belediye Başkanı Erhan Keleşoğlu’nun girişimiyle turizm amaçlı eğlence yerleri olarak düzenlendi. Balık lokantaları, işkembe çorba ve paçacıları, yaz geceleri sokağa taşan masaları ve gezici saz takımlarıyla yerli ve yabancı turistlerin ilgisini toplamaktadır.

İçki içilen “Kırmızı Sokaklar”ın şehrin dışına atılması ilk kez Bursa’da gündeme geldi. Arapşükrü Sokağı, asırlardır varlığını sürdürmüş, Yeşil Türbe, Irgandı Köprüsü gibi Bursa’nın bir değeri… İçki içmesem de, Bursa’nın bu kırmızı sokağını çok seviyorum. Yerel yöneticilerimiz de bu “kırmızı sokağı”, Bursa’nın bir değeri olarak özenle korumalı…

The post Savaş Gazisi “Arap Şükrü” first appeared on Bursa Ansiklopedisi.

]]>
http://www.bursaansiklopedisi.org/content/savas-gazisi-arap-sukru/feed/ 0
En Eski Bursalılar “Yahudiler” http://www.bursaansiklopedisi.org/content/en-eski-bursalilar-yahudiler/ http://www.bursaansiklopedisi.org/content/en-eski-bursalilar-yahudiler/#respond Sun, 04 Nov 2018 17:05:52 +0000 http://www.bursaansiklopedisi.org/?post_type=content&p=1556

Yıllarca önce, sünnetliklerimi almak için Koza Hanında ufak bir mağazaya girmiştik. Biraz değişik şiveyle konuşan bu kişiyi, annem ve yengem de iyi tanıyordu. Ablalarımın çeyizliklerini de buradan almışlar. Bu garip şiveli kişinin bir gayrimüslim olduğunu sonradan öğrendim. Bir Müslüman din adamı olan ailemin bir Musevi’den sürekli alışveriş yapmış olmasını hep merak etmişimdir. Bu merak beni Bursa Yahudilerinin kökenlerini araştırmaya itti.

Birçok kaynakta Yahudiler, İstanbul ve Bursa’ya V. Ferdinard zamanında, İspanya’dan kovulmasından sonra gelip yerleştiği yazmaktaysa da, Sultan Orhan Gazi‘nin, Yahudihane’ye bir kol su vakfettiği birçok belgede yazılıdır. Bu da bize Yahudilerin Sultan Orhan döneminden beri Bursa’da yaşadığını göstermektedir. Orhan Bey, Bursa’yı aldığı zaman kentte, daha önce Yahudilerin bulunduğu ve bu Yahudilerin kenti terk etmediği, hatta çevre kentlerdeki Yahudileri Bursa’ya davet edip, ayrı bir mahalle oluşturduğu belgelerde yer alır.

Bazı kaynaklarına  göre ise Yahudilerin İ.Ö. 79 yılında bile Bursa’da bir kolonisi vardı. Nitekim Zindankapı’da 580 yılına ait İbranice bir yazıt bulunması, bazı eski Yunan yazıtlarında Yahudi adlarının geçmesi, Türklerden çok önce de Bursa’da Yahudilerin yaşadığı anlaşılmaktadır.

Orhan Bey, Bursa’daki Yahudilere ayrı bir mahalle tahsis ederek, orada güvenli bir şekilde yaşamaları garantisi vermesi yanı sıra, dinsel inançları konusunda da özgür bırakmıştır. Bu nedenle, günümüzde Arapşükrü Sokağı olarak anılan Yahudilik Mahallesinde Osmanlı Devleti’nin ilk sinegogu olan Efs Ehaim (hayat Ağacı) adlı tapınağın yapılmasına izin vermiştir. Anadolu’nun en eski sinagogu olan bu yapı, ne yazık ki, 1802 yangınında yanmış, diğer kısımları da yola gitmiştir. Bu yapının sadece kapısı kaldığı biliniyor.

İşte Anadolu’nun en eski Yahudileri olan ve Anadolu kökenli Yahudilere “Romanoflar” denilmektedir. 1492 yılından sonra İspanya’dan kovulan Yahudilerin önemli bir kısmı da Bursa’ya gelmiştir. Bunlara da, İspanya’dan geldikleri için “Safaradlar” denilmiştir. İspanya’dan gelen Yahudiler ayrı bir cemaat oluşturup kovulanlar anlamına gelen “Gerişue” adlı bugün de faal olan sinagogu yapmışlardır. Mayorka’dan gelenlerin  kurduğu sinagog da, Mayor adını taşımakta olup, halen varlığını sürdürmektedir.

1496 yılındaki bir kadı siciline göre, Bursa Yahudilerinin bir kısmı İstanbul’a nakledildiği yazılmaktadır. Olasılıkla, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’a davet ettiği Yahudiler, İstanbul’daki ekonomiyi canlandırmıştır. Yahudilerin, yaşadıkları kent ve ülkelerini geliştirmek için her zaman, o ülkelerinin yöneticilerinin ilgisini çekmiştir.

Bursa’da bir de Yahudiler Hamamı vardır. Bursa’daki bu üç sinagog, 1801 yılındaki büyük yangında tahrip olunca, devletten de yardım alınarak onarılmasına izini verilmiştir. Devlet, sözkonusu sinagogları söylendiği gibi yapılıp yapılmadığını denetlemiştir. Ayrıca Karacabey ve M. Kemalpaşa’da da birer havra vardı.

Yahudi Hane sayısı:

1530 yılında 117 hane
1573 yılında 128 hane
1590 yılında 370 hane
1594 yılında 403 hane
1620 yılında 683 hane
1831 yılında 627 hane

Yahudi nüfusu:

1885 yılında 2.450
1888 yılında 2.559
1890 yılında 3.000
1908 yılında 3.514
1911 yılında 4.622
1914 yılında 4.126

Bursa’daki diğer azınlıklar çeşitli mahallelerde dağınık olarak bulunurken Yahudiler sadece bir mahallede, Kuruçeşme’de yaşamaları ilginçtir. Mahalleye Sultan Orhan tarafından verilen ayrıcalıklar ve Yahudilerin cemaat dayanışmasının önemi nedeniyle bir mahallede toplanmış olmalıdır.

Bursa’nın güneyinde; Maksem ile Hamzabey arasında Eski Yahudilik denilen 40 dönümlük bir mesire yeri vardır. 1934 Yıllığı’nda bile geçen bu mesire yeri, olasılıkla Yahudilerin ilk yerleşimidir. Çünkü adı üzerinde, Eski Yahudilik adıyla anılmaktadır. Yahudi mezarlığı ise Merinos’un üzerinde, Yahudilikten oldukça uzakta bulunmaktadır.

Yahudiler genellikle Bursa’daki kent ve kasabalarda yaşamaktaydı. Köylerde yaşayan Yahudi hiç yoktur. Bunun kuşkusuz en önemli nedeni yaptığı Yahudilerin yaptığı iştir. Sanatkar ve tüccar olan Yahudiler, Osmanlı yönetimi tarlalara yollamamıştır.

Bursa’daki Yahudiler, yıllar içinde sayılı sürekli artmıştır. 1530 yılında Hüdavendigar vilayetinde sadece 117 Yahudi hane vardır. 1573 yılında bu sayı 128, 1590 yılında 370, 1594 yılında 403, 1620 yılında 683, 1831 yılında 627 haneye çıkmıştır.

Nüfus olarak da, 1885 yılında 2.450, 1888 yılında 2.559, 1890 yılında 3.000, 1908 yılında 3.514, 1911 yılında 4.622, 1914 yılında ise 4.126 Yahudi yaşamaktaydı.  Fransız gezgin Cuinet’egöre ise1880’lı yıllarda Mihaliç’te: 73 Yahudi, Kirmasti’de: 80 Yahudi Buna göre tüm ilde 2.704 Yahudi yaşamaktadır. Bursakent merkezinde ise 2.548 Yahudi, Karacabey’de bir Yahudi okulu vardır.

Savaştan sonra diğer azınlıklar Bursa’yı terk ederken Yahudiler kalmıştır. Cumhuriyet döneminden sonra, 1927 yılında 1.915, 1935 yılında ise 880’i kadın 1020’si erkek olmak üzere merkezde 1900 Yahudi yaşamaktaydı. M.Kemalpaşa’da 90 yaşamaktaydı. Bu tarihte merkezde yaşayan Yahudilerin 157’si sanayici, 242’si ticaret, 18’i nakliyeci, 31’i serbest meslek, 10’u ev ekonomisiyle ilgili işlerde, 410’u da mesleği belli olmayan Yahudi vardır. Yahudilerin 750’si Türkçe, 355’i Yahudice konuşmaktaydı. Kadınların hiç biri Türkçe konuşmadığını söylemiştir.

Bursa Türk Musevi Cemaati Vakfı Başkanı İzra Venturero, M.Kemalpaşalı bir ailenin çocuğudur. Cumhuriyetin ilk yıllarında kasabalarda azalan cemaatları yüzünden diğer Yahudiler gibi Bursa’ya göçmüş bir ailenin çocuğudur. Bugün Bursa’da sadece 70 Yahudi kalmıştır.

Bursa Yahudilerinin Osmanlı ekonomisine katkısı çoktur. Sadece 1571 yılında verdikleri haraç miktarı 26 bin akçadır. Bu nedenle devlet tarafından sürekli korunmuşlardır. Yahudiler de devlete sonun kadar bağlı kalmıştır.

Yahudiler, yüzyıllardır Bursa’da Yahudilik olarak anılan yerde yaşamış, rahatça dinsel ve ekonomik özgürlüklerini sürdürmüşlerdir. Öyle ki, 1522 tarihli bir kadı sicil kaydına göre Bursa Yahudilerinin Bursa’da değil, İstanbul’da yargılanmaları konusunda bir ayrıcalık verildiği anlaşılıyor. Yine Bursa’daki Yahudilerden gümrük vergisi alınmadığı anlaşılıyor.

Buna karşın eski Bursa gazetelerinde “Yahudi Yurtseverliği” (1924 Ertuğrul Sayı 751) ve yılında “Musevi Cemaatının Hamiyeti” başlıklı haberlerde görüldüğü gibi Yahudilerin Bursa’ya gelen Rumeli göçmenlerine yardım yaptığı, savaşta da devletinin yanında yer aldığı anlaşılmaktadır. (Hüdavendigar gazetesi, 1914)

Yahudilerin Ekonomiye Katkısı

Yahudiler özellikle tıbbı, teknik, ticari ve diplomatik uzmanlıklarıyla Türk halkına önemli katkıları olmuştur. Nitekim 1493 yılında Türkiye’deki ilk matbaayı Yahudiler kurmuşlardır. Osmanlı dönemi Bursa’sında ise her azınlık sanki bir alanda bilinçli bir uzmanlığa ayrılmıştı. Yahudiler kuyumculuk, terzilik ve bankerlik yaparken, Rumlar meyhanecilik, ipekçilik yapmaktaydı. Müslümanlar ise yöneticilik ve tarım ile uğraşmaktaydı. İşte bu gruplar birbirleriyle çekişmediği gibi tersine birbirini tamamlayan, birbirlerine ihtiyacı olan bir ilişki içersinde yaşamışlardır.

19. yüzyıldan itibaren ise, Bursa Kapalıçarşısı’nda önemli etkinlikleri olduğu, devletçe de korunduğu anlaşılmaktadır. Çarşı’da Yahudilerin uzun süredir faaliyet gösterdikleri anlaşılıyor. 1573 yılına ait bir mühimme defterindeki belgeye göre, mescit yanında bulunduğu gerekçesiyle bazı Yahudilerin ellerindeki dükkanların alınmaya çalıştığı görülür. Gelen emire göre bunun doğru olamayacağı belirtilip Yahudilerin, mescit yanında dahi dükkan açabileceği buyrulmuştur. Bankerlik ve Bursa darphanesini de işleten Yahudiler, ipek vergilerini toplama işini de üstlenmekteydiler. 19. yüzyılda ise Bursa’daki 71 ipek işleyen esnaftan 38’i Yahudi’dir. A. Galanti, Bursa’ya ipek sanayini Yahudilerin getirdiğini savunur. 1714 yılında Bursa’ya gelen Paul Lucas da, Bursa ve tüm Bitinya’nın ipek ticaretinin Yahudilerin elinde olduğunu yazmaktadır.

1880’li yıllarda Bursa’ya gelen Mari Dolone,Bursa Yahudileriyle ilgili şu gözlemlerini yazmıştır: “Ticareti gelişmiş olan kentler, bazı özellikleriyle tanınmışlardır. Bu kentlerin önemli bir kısmı Yahudilerden oluşur. Bursa’nın sanayi ve ticareti ünlü olduğu için halkının bir bölümü de Musevi olması doğaldır. Bunların bazıları kuyumculuk ve ticaret ile bankerlik yapar. Genellikle de komisyonculuk ve seyyar esnaflık yapan Yahudiler, kentin bir ayrı mahallesinde yaşamaktadırlar.”

Mari Dolone’ye göre: “Bursa’daki Yahudi kadınları Doğu’nun diğer kentlerinde olduğu gibi gerek evleri içinde, gerek sokakta tümüyle başka giysiler giyerler. Hele bu kadınların başlarına giydikleri hotozun içine saçlarının  gölgesine varıncaya kadar saklarlar. Yahudi kadınların giydikleri bu hotozlar, Avrupa kadınlarının tepelerinde olan korkunç bir kubbe kadar büyük değildir. İpek kumaştan yapılmış önü açık entari üzerine bir şal kuşak sararlar. Daha üstüne bir hırka giyerler. Ayaklarına sarı papuç giyerler.” Bursa kadı sicillerine göre ise 1497 yılında Yahudi kadınlarının çarşaf giydikleri anlaşılmaktadır. Nitekim Mari Dolone’ye göre de: “Müslüman giysisi olan ipekli bir tür feraceyi de Musevi kadınlarının giydikleri bilinmektedir. Bunlar adeta birer siyah çarşaftır.”

“Yahudi giydikleri cübbelerin büyük bölümü beyaz ve bir bölümü siyah astar ile örttüklerini yazar. Yahudilerinin giydikleri başlık, siyah bir kumaş ile örtülü pamuklu ve yüksek bir külahtan oluştuğunu, başlığın çevresine pamuktan bir kuşağı sarık yerine sararlar. Osmanlı döneminde her sınıf ve milletin giysisi ayrıydı. Dolone’ye  göre ise BursaYahudilerinin büyük bölümünün giysileri, diğer halklardan farklı değildir.

Cemaat içi dayanışmaları nedeniyle mahallenin ortak bir kasası vardı. Bu geleneğin bir sonucu olarak eskiden kış aylarında Musevi zengin aileler, kapı önlerinde içlerine pekmez ve şarap konulan bakır tencereler koyarlardı. Albert Özçakır’a göre padispanya Yahudilerin yaptığı bir ekmek türüdür.

Bursa’da 2 Musevi Okulu olup, XIX. yüzyılda bu okulda 150 erkek öğrenci vardı. 3. Cumhurbaşkanımız Celal Bayar da, Bursa Alyans İzrailit Musevi Okulu’nda okumuştu.

Karacabey’de ilginç bir tapınak bulunmaktadır. Adı Tümbekli Camii’dir. Aslında bu cami iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm kubbeli bir yapı olup, girişinde bulunan sütun başlıklarında haç yer almaktadır. Buradan ufak bir kapı ile başka bir yapıya girilir ki, burası eski bir sinegogdur. Bahçesinde halen İbranice mezar yazıtları bulunmaktadır. Yani sinagog ve Hıristiyan haçı taşıyan yapı, bugün halen cami olarak kullanılmaktadır. Bence bu özellikleri nedeniyle Tümbekli Camii, Bursa’da dinsel ve inançların hoşgörü abidesidir…

The post En Eski Bursalılar “Yahudiler” first appeared on Bursa Ansiklopedisi.

]]>
http://www.bursaansiklopedisi.org/content/en-eski-bursalilar-yahudiler/feed/ 0