Bursa’daki çevre bilincinin daha Osmanlı döneminde başladığı görülür. Özellikle de “Hürriyet” yani Meşrutiyet sonrası dönemde Bursa’daki çevre bilincine, hem belediyenin hem de halkın duyarlığı olmaya başladığı görülür. Özellikle fabrikaların çevreye verdikleri zararlar konusunda çok duyarlı oldukları görülmektedir.
Bursa, Dünya Sağlıklı Kentler Birliği’ne üye oldu. Yaz sonu için Bursa, Avrupa’nın çok sayıdaki belediye yöneticilerinin katılacağı büyük bir organizasyon hazırlığı içinde. Sağlıklı, yaşanabilir kentler üretmeyi hedefleyen Sağlıklı Kentler Birliği üyesi Bursa, birçok projeyi de yaşama geçirmek için çalışma yapıyor…
Bursa’daki çevre bilincinin daha Osmanlı döneminde başladığı görülür. Özellikle de “Hürriyet” yani Meşrutiyet sonrası dönemde Bursa’daki çevre bilincine, hem belediyenin hem de halkın duyarlığı olduğu görülür. 1930’lu yıllara kadar Bursa Ovası’nın tümüyle bataklıklarla çevrili olması, birçok ciddi hastalığın yayılmasına neden olmaktaydı. Bu nedenle özellikle Bursa Belediyesi’nin ilaçlama konusunda ciddi çalışmalar yaptığı görülür. Bu amaçla Belediye’de bir de geniş kadrolu bir daire bulunmaktaydı.
Tebhirhane olarak anılan daire, Bursa’da çevre sağlığı konusunda çalışmalar yapan kurumun adıydı. Özellikle o yıllarda, başta sıtma olmak üzere çok sayıda salgın hastalıktan çok iyi yapılan ilaçlama sayesinde kurtulabiliyordu. 1919 yılında, savaş yıllarında bile Bursa Belediyesine ait Sıhhiye ve Tebhirhane kadrosunda memur ve işçi olarak 17 kadrosu vardı. Bu tarihte yaklaşık 100 kişilik belediye kadrosunda 17 kişinin çevre konusunda görevlendirilmesi, çevreye verilen önemi göstermektedir. Çevre sağlığıyla uğraşan Tebhirhane’de görevli, iki araba ile dört görevli sürekli ilaçlama yapmaktaydı. 1926 yılında yaklaşık 8 bin parça eşya ile 23 kişi dezenfekte edilmişti. 30.975 çocuğa da aşı yapılmıştı.
Ancak kentin temizliğiyle sadece Tebhirhane değil, başka birimler de ilgilenmekteydi. Belediye Arşivi’ndeki belgelere göre, “tanzifat” adıyla anılan temizlik faaliyetleri de Bursa’da en yoğun çalışmaları oluşturmaktaydı. 1915 yılında Bursa’da 14 adet temizlik aracı olmasına karşın bunlar yetmediği için 16 yeni araba daha alınmış, diğerleri de tamir edilmişti. Belediye, temizlik işlerini yürütmek üzere, Bursa’da yaşayanlardan önemli miktarda temizlik vergisi almaktaydı.
Esnaf denetimi
Uğur Dündar, yıllarca TV’de sık sık yayınladığı programlarında bakkalların, kasapların nasıl halk sağlığını tehdit ettiğini “ifraş” ediyordu. Esnaf denetimi, belediye için öteden beri en önemli görevlerden biriydi. Osmanlı döneminde de açıkta satılan etler, ya da sağlıksız koşullarda üretilen yiyecekler konusunda çok ciddi takipler yapıldığı görülür. Sık sık ekmek ve simit satan fırınlara, şekerci, helvacı, kebapçı, kasap hatta gazoz dükkanlarına baskın yapılıp Kimyahane’de tahliller yapılmakta, sağlığa aykırı ürün üreten esnaflara çok büyük cezalar uygulanmaktaydı. Özellikle kasapların açıkta et satmamaları konusunda, Belediye meclis tutanaklarında oldukça yoğun karar bulunmaktadır. Bu kararlara uymayan çok sayıda esnafa da ceza verildiği görülür.
Çevre temizliği
Bursa’da çevre bilincinin de, Meşrutiyet döneminde geliştiği anlaşılmaktadır. Bursa’da öteden beri örgütsüz de olsa bir sivil oluşum, Meşrutiyetten sonra etkisini göstermişti. Özellikle fabrikaların çevreye verdikleri zararlar konusunda çok duyarlı oldukları görülmektedir. Nitekim 1911 yılındaki bir arşiv belgesine göre, Muradiye Mahallesi’nden Dimitri Vasiliyadis Efendi’nin nizama aykırı olarak açtığı ipek fabrikasının kurallara uygun tesis edilmesinin sağlanması istenerek, aksi takdirde kapatılması istenmişti. Yine bu fabrikanın çevreye zarar verdiği gerekçesiyle, mahallelinin bu fabrikanın kapatılması için yapılan şikayeti dikkate alınıp gerekli uyarılar yapılmıştı.
İpek fabrikalarında çıkarılan koza böcekleri, fabrikalar tarafından şehir dışında belirli yerlere gömülüyordu. Belgelere göre fabrikalardan çıkan ve öldürülmüş olan koza böcekleri Soğanlı köyü yakınlarıyla, Teferrüç’te açılan iki ayrı kuyuya gömülmekteydi. Ancak koza leşlerinin gömülen bölgelerde yaşayanlar tarafından da çeşitli şikayetlere neden olduğu görülür.
Döneminin belediyesinin, çevre konusunda bugünden daha duyarlı uygulamaları olduğu görülür. Nitekim bulaşık sularının cadde üzerine yada dışarıya döken ev ve esnafa da çok sayıda ceza kesildiği belgelerden anlaşılmaktadır. Özellikle yeni gelen göçmenlerin sularını dışarıya atması ya da su kullanımına ilişkin yanlış uygulamalarına kesilen cezalara sıklıkla rastlanıyor. Belediye kayıtlarında, sularını sokağa dökenlere, ürünlerden fazla ücret alanlara, yaya kaldırım işgallerine, fırıncı ve simitçilerin ürünlerinin pişirilmemesi veya düşük gramaj nedeniyle sayısız ceza kesildiği görülür.
Halkın temizliğine de önem veren dönemin belediyesi, parası olmadığı için yıkanamayan fakir kişiler için de iki hamam tahsis etmişti.
Debbağlar yani deri işleyen atölyeler, önceleri Çakırhamam ile Hisar arasındaydı. Şehir içinde kalan bu debbağhaneler, sağlık yönünden sakınca oluşturduğu için uygun yerlere nakli hakkında Sağlık Müdürlüğü’ne sürekli rapor sunulduğu belgelerden anlaşılmaktadır.
Kente gelen sebze ve meyvelerin çürümesi sonucu oluşan kirlilik de bazı sağlık sorunlarına ve salgın hastalıklara neden olmaktaydı. Bu konuda da Belediye arşivinde önlemler alınması konusunda oldukça yoğun belge vardır. Özellikle de Tahtakale’de sebze mezat yerindeki sebze pisliklerinin hastalıklara neden olduğu belirtilmektedir.
Belediye kararları arasında, baca temizliği önemli bir yer tutmaktadır. Bunun nedeni, o tarihte büyük ölçüde ahşap olan Bursa evlerinin, olası bir yangında büyük ölçüde tahrip olmasıydı. Bu nedenle fabrika ve konutların bacalarının sürekli temizlenmesi konusunda uyarılarda bulunuluyor, uymayanlara da ceza veriliyordu. Fabrikaların bacalarının ayda bir, esnaf bacalarının üç ayda bir ve evlerdeki bacaların, aşçı ve banyolardaki duman bacalarının da 6 ayda bir temizlenmesi istenmekteydi. Aksi durumda ceza verildiği görülür.
Evden eve akan Pınarbaşı suyunun temizliği de halk sağlığı açısından çok önemliydi. Bu nedenle gazetelerde, halka bu konuda sürekli uyarılar yapıldığı görülür.
Osmanlı dönemi Bursa’sındaki en ciddi sorun içme sularına, lağım künklerinden gelen sızıntılar nedeniyle lağım karışmasıydı. Belediye Arşivi kayıtlarında, bu konuda oldukça yoğun şikayet bulunmaktadır. Fabrikaların lağımlarını dışarıya akıtmaları nedeniyle de hastalıklar olduğuna dair çok sayıda şikayete rastlanmaktadır. Örneğin Kayabaşı Mahallesindeki İslam ve Hıristiyan halkın, mahallelerindeki bir fabrikanın atıkları çevreye zarar verdiği gerekçesiyle topluca şikayette bulunduğu görülür. Yapılan bir araştırmada ise, sadece bir belgede geçen, Bursa’daki lağım karışmış yerlerin listesi şöyledir:
II. Murat Hamamı suyuna Demirkapı’da lağım karışmış. Uğurluoğlu Suyuna Şeyh Bahaeddin Efendi yolunda, Uğurluoğlu Suyu’nun Şehreküstü Mahallesi’nden Mantıcı Mahallesi’ne kadar lağım karışmış. Eski Hamam suyu da, Tekkemescit Mahallesi’ndeki Nalbant Mehmet’in evindeki mahzeniyle, İmam Ali’nin evinin mahzeninde lağım karışmış. Veledihabib Mahallesi’nde Tayyip Rıza Efendi’nin evine gelen Gökdere Suyu’na da lağım karışmış.
Kent içinde satılan ve bazı ürünler içine konulan karların temizliği ciddi eleştirilere konu olmuştur. Uludağ/Keşiş Dağı’ndan çuval vs. içinde hayvan sırtında uzun yoldan geldiği, buradan da elden ele dükkanlara götürüldüğü gerekçesiyle kar ve buzların temizliği tartışılmıştı. Karların kirli bezlere sarılarak sağlıksız bir şekilde meşrubat ve dondurmalarda kullanılması, temizlik açısından tehlikeli görüldüğü Belediye Encümeni tarafından karar alınmıştı.
Ağaç ve ormana ilgi
Uludağ’ın şehre bakan tarafında; Sorgun ve Kaplıkaya, batıda Çongara’ya kadar olan bölgede dağda ağaç ekimi ve korunması için çalışmalar yapılmış, ormanın koruması için korucular tayin edilmişti. Bir anlamda, ülkemizde ilk doğal parkı 1908 yılında oluştuğu bu belgelerden anlaşılmaktadır. Hatta ormanı korumak üzere korucular için baraka ve çadırlar konulmuş, orman alanı tel örgüyle koruma altına alınmıştı. Sayısız belgede, Bursa’nın bu ormanlarını korumak için alınan bu kararlar, Yeşil Bursa’nın 20. yüzyıla kadar varlığını sürdürmesine neden oldu. Ancak son 50 yılda Yeşil Bursa’yı beton yığınına çevirdik…
Belediye’nin, kent içinde ve özellikle de yol kenarlarına ağaç dikme konusuna da Meşrutiyet yıllarından sonra özel önem gösterdiği anlaşılmaktadır. Özellikle Mudanya yolu üzerinde dikilen ağaçlara çok önem verilmişti. Reşadiye Mektebi önünden Çekirge’ye, Muradiye istasyonu ve Gazhane’den Demirtaş istasyonu, Ulucami, Maksem ve Çakırhamam’dan Tophane Bahçesine kadar olan tüm bu yollarda akasya ve çınar ağaçları dikilmişti. Ne yazık ki bu ağaçlardan günümüze bir tek bile kalan yok…
Mudanya demiryolunun her iki yanında imtiyaz sahibi yabancı şirketin tasarrufuna verilen, terk edilen arazi içindeki ağaçlar kesilmesi de Bursa’da çok büyük tepkilere neden olmuştu. Bursa’nın ağaçları, özellikle yaşlı çınar ağaçlarının korunması için 1960’lı yıllara kadar çok duyarlı olunduğu gazete haberlerinden anlaşılmaktadır.
Bazı salgın hastalıkları, hayat kadınları yüzünden yayıldığı gerekçesiyle Belediye’nin, Atpazarı’ndaki genelevi ve fahişeleri düzenli olarak sağlık kontrolünden geçirdiği belgelerden anlaşılmaktadır. Belgelerde genelev/umumhanelerin teftişine dair sıkça bilgilere rastlıyoruz. Bir belgede ise Umumhanelerin ve fahişelerin hükümetçe sürekli göz önünde bulundurulması gerektiğine dair Sağlık Müdürlüğü’nün yazısı yer almaktadır. Bir başka belgede de fahişelerin, 15 geceyi aşkın süre hastanede kaldıkları anlaşılmaktadır.
Bazen de Madem Gusta’nın yaptığı gibi, Atpazarı dışında ayrı bir genelev açınca, Belediye hemen burasını da kontrol altına almıştır. Sağlık kontrolünden geçmemiş kadınlarla erkeklerin birlikte olmaları engellenmeye çalışılmıştır. Nitekim Atpazarı Mahallesi’nde, bilinen yerler dışında, hayvan pazarının başka bir yere taşınmasıyla çevresinde hemen fahişe evleri kurulmuştu. Sağlıksız ortamlardaki bu fahişe evleri, derhal hükümet emriyle kaldırılmıştı.
Çevre sağlığı için umumi tuvaletler de önemli bir yer tutmaktaydı. Belediye arşivindeki belgelerde, umuma ait tuvaletler konusunda çok duyarlı olunduğu görülür. Halk da bu konuda çok bilinçliydi. Nitekim Veziri Mahallesi’ndeki umumi helalar, çevreye verdiği zarar nedeniyle mahallelinin şikayetine neden olmuştu. Bazı raporlarda da umumi helaların durumunun kötü olduğu anlaşılmaktadır.
Bursa’nın çevre bilinici tarihi
Bursa’da doğa sevgisinin geçmişi çok eskidir. Cumhuriyetin ilk yıllarında çevreye zarar veren Reji İdaresi’ne bağlı tütünlerin sağlıklı yerlere taşınmaya çalışıldığı görülmektedir.
Yine tarihi eserleri koruma bilinci de eskidir. Nitekim Bursa’da tarihi eserlere zarar verenlere yönelik çok sayıda şikayet vardır. Özellikle de kale taşlarının çalındığına dair birçok şikayetler bulunmaktadır.
Eski Bursa Belediyesi’nin, günümüzden bile daha etkili olarak sağlık ve çevre konularına duyarlı olduğu görülür. Belediye Arşivi kayıtlarında, yaya kaldırımı ihlalleri karşısında yüzlerce ceza kesildiğine dair belgeler vardır. 1925 yılında, Belediyenin kestiği bazı cezalar ve ceza bedelleri şöyledir: Gece fenersiz yol alan faytona 250 kuruş, ruhsatsız ev yapana 100 kuruş, fazla ücret isteyen faytoncuya 250 kuruş, yaya kaldırımı işgal eden kahveciye 250 kuruş, arabasını cadde üzerinde terk eden kişiye 100 kuruş, ehliyetsiz araç süren kişiye 500 kuruş.
1950 yılından sonra kapitalizmin azgın dişleri arasında kalan Bursalılar, bu eski duyarlılıklarını yitirdi. O tarihten bu yana yaşananlar sonucu, “Yeşil Bursa”dan “Beton Bursa”ya döndük. Daha acısı ise bugün Bursalılar bu sürecin farkında bile değil…