Giriş
Çekirge, Bursa’nın eski mahallelerinden biridir. Mahalle, aslında eskiden bir köy idi. Hatta 1912 tarihli vilayet zabıtlarına göre bile Çekirge, köy idi. Bugün merkez Osmangazi ilçesine bağlı bir mahalledir. Son 30-40 yıl öncesine kadar ufak bir köy olan Çekirge, bir zamanların Bursa’nın en lüks ve modern mahallelerinden biriydi. Çekirge artık o eski çekiciliğini yitirdi. Çekirge’deki konaklar, kentin en modern sivil mimari örnekleri olduğu kadar, yeşillikler içinde olması, diğer bir çekici yanıydı. Önceleri bu mahalledeki camiye izafeten Hüdavendigâryada I. MuratMahallesi olarak anılmıştı. Nitekim Çekirge tümüyle Sultan I. Murat’ın vakıf köyüydü. Bugün merkez Osmangazi ilçesine bağlı bir mahalledir.
“Çekirge, Bursa tarihinin düşünen başı.
Sıcak sinesine yüzyıllarca çektiği insanları,
topal, kötürüm kabul etmiş, sağlam göndermiştir.”
Çekirge’nin Doğal Konumu
“Çekirge mıntıkası neojen devrine ait konglomera, marn, tatlı su kalkerleri, volkanik menşeli killer ve travertenlerden ibarettir. Bu oluşumlar karışık bir yapıya sahip olup, çeşitli faylarla katedilmiş durumdadır. Bu faylar boyunca Bursa şehri için çok önemli olan kaplıca suları çıkmaktadır. Ovanın kenarına yakın bir yerde meydana gelen bir fay (kırık) ile oluşumların güney kısmı çökmüş ve fay (kırık) boyunca muhtelif kısımlardan kaplıca kaynakları yeryüzüne çıkmıştır. Hararet derecelerine göre kaynakların yer kabuğunun 2000 m derinliğinden çıktığı kabul edilmektedir.” Çekirge’nin rakımı 210 metredir.
Çekirge’nin kuruluşu
Çekirge’de Bizanslılar döneminden beri eski bir yerleşim yeri vardı. Pythia olarak anılan yerleşim yerinin Çekirge olduğunu tahmin edilmektedir. Kandes ise Caiseria kentini Çekirge’de lokaliz etmektedir. Menthon da Atrao antik kentini Çekirge’de lokaliz etmektedir. Ancak kaynaklardan anlaşıldığı kadarıyla, bu üç adın da Çekirge’de bulunan antik yerleşim alanı olduğu düşünülebilir. Caiseria adı, olasılıkla Roma döneminde taşıdığı bir addı. Ancak bu yerleşim alanı Tahtalı tarafında yer aldığı sanılmakta. Çekirge de bu yerleşim alanının bir mahallesi olmalıdır. Daha sonra yine aynı bölgede kurulan kasabanın adı Atroa olmalıdır. 8. yüzyıldan sonra ise bu kasabanın adı tarihten silinir. Bu tarihten sonra da, sadece kaplıcaların bulunduğu Çekirge bölgesinde kuruyan kasabanın adının Pythia olduğu anlaşılmaktadır. Bursa’nın fethine kadar da Çekirge’nin bu adını korudu düşünülmektedir.
Bugün Çekirge Caddesi’nin güneyinde yer alan mahalle, Bursa’nın en lüks ve modern mahallelerinden biridir. Buradaki konutlar, kentin en modern konutları olduğu kadar, yeşillikler içinde olması, diğer bir çekici yanıdır.
Mahalle eskiden, Hüdavendigârve I. MuradMahallesi olarak anılmıştır. Nitekim köy tümüyle Sultan I. Murat’ın vakıf köyüydü. 1895 yılı salnamesine göre Hüdavendigâr köyü olarak anılmıştır. Bu tarihte mahallede 180 hane yaşamaktaydı. Mahallede birçok kaplıca hamamı bulunmaktadır. Ayrıca Sultan I. Murat Hüdavendigâr’ın külliyesi ile Süleyman Çelebi’nin mezarı,LâmiÇelebi mescidi de bu mahallededir. Eskiden özellikle yaz mevsiminde, kaplıcalara gelen konuklar nedeniyle mahallenin nüfusu artmaktaydı. 1934 Yıllığı’na göre mahallede 17.000 m2’lik bir Çekirge Parkı vardı. Bugün semtte çoğunlukla Bursalılar ile Karadeniz göçmenleri yaşamaktadır.
Çekirge Adı Nereden Geliyor?
Kandes’e göre Çekirge adı Kaisareia’dan çıkmıştır. Bu kaplıcaların yakınında Dion tarafından dile getirilen ve onun söylediğine göre Bursa’nın çok yakınına inşa edilmiş küçük bir kent bulunmaktaydı. Burası Bursa şehrine çok yakın olduğu için ve denize giden yol üzerinde bulunduğundan kuşatmadan dönen haçlılar tarafından yağmalanıp talan edilmişti. İşte bu site belki de Kaisareia (Çekirge) idi. Bu öngörümü Kaisareia’nın ve Basilika’nın sadece eş anlamlılığı (sinonimliği) değil, bu yerleşim biriminin Türkçe adı olan Çekirge de güçlendirmektedir.”
Ancak bugün Bursa’da Çekirge adına ilişkin başka bir söylence anlatılır. Çekirge Sultan adlı fakir bir adam, sabahtan akşama kadar hamamın kapısı önünde büzülüp girip çıkanlardan sadaka beklermiş. Günün birinde hamamdan çıkan bir kadın feryatlar koparmağa başlamış. Kulağındaki küpeleri kaybetmiş. Bütün hamam telâşa düşüp her yer, herkes aranmasına karşın küpeler bulunamamış. Bunun üzerine Çekirge Sultan kadına, “Yıkandığın kurnanın yanında ufak bir delik vardır, dökülen saçlarına sarılı olarak küpelerin oradadır” demiş. Gerçekten de hamamdaki kadınlar büyük heyecanla koşup küpeleri fakirin söylediği yerde bulmuşlar. Aslında bunun nedeni, hamama yıkanırken düşen küpelerin, suyun etkisiyle bu deliğin önünde kadar gelmesiydi.
Bu olaydan sonra Çekirge Sultan’ın kehaneti her taraftan duyulmuş, şöhreti o derece artmış ki, Sultan Murat’ın kulağına kadar gitmiş. Çekirge Sultan Padişâhın huzuruna getirilmiş. Sultan Murat kendisine doğru kapalı elini uzatarak, “Söyle bakalım, elimde ne var?” diye sorunca, adam şaşırmış. Düşünüp taşınmış, kellesinin uçurulacağını düşünürken, bir yandan da mırıldanmış: “Bir atlarsın çekirge, iki atlarsın çekirge, üç…” derken, sözünü bitirmemişti ki padişah elini açmış. Elinden bir çekirge atlamış. Bu olaydan sonra ünü daha da artan ve “Çekirge Sultan” lâkabı verilen bu kişi Padişah’ın baş müneccimi olarak da tayin edilmiş. Murad Hüdâvendigâr Türbesi’nin yanında Çekirge Sultan’ın mezarı vardır. İşte semte adını veren kişi bu ulu kişiymiş.
Çekirge’nin antik adı Pythia mı?
Çekirge’nin Bizans dönemindeki en yaygın adı Pythia idi. Bizanslılar döneminde Çekirge’de hamamlar yapıldığı bilinmektedir. Bu dönemde köye Pythiadenilmekteydi.
Sağlık Tanrısı da olan ‘Apollon’un yeri’ anlamına gelen bu sözcük, ılıcaların çoğuna verilen yaygın bir addır. Aslında Anadolu’da birçok Pythia kenti vardı. Bunlardan Bityhnia’da en ünlü Pythia, Yalova’daki Termal idi. Buraya Therma adı da verilmekteydi. (Th. Corsten, Die Iİns. von Apameiaia und Pylai, Bonn 1987, s.140-157) Pylai veya Plai adlarıyla da anılır. Plai adlı bir yerleşim de, Karamürsel’in batısında bulunduğu Puetinger tablosunda yer almıştır.
Romalıların ihmal ettikleri açıkça görülen kaplıca suları, Bizans yöneticilerinin dikkatini çektiği için bu kaynakların yakınlarında hemen Pythia adında bir köy kurulur. Bu köyü Çekirge köyünde lokalize etmek yerinde olur. Byzantionlu Etien, Asya sıcak sularından söz ederken bu kaynaktan da söz ederken Dorylee’ninkinden de şöyle söz eder:
“Keza Bithynia’da da Pythia adı verilen ılıcalar vardır. Bunlar Bursa krallarına ait hamamlardır.”
Prukopius, bu hamamlardan söz ederken Pythia’nın Bursa’nın batısında bulunduğunu söylemez:
“Bithynia’nın Pythia adındaki bir yerinde sıcak su kaynakları vardır. Birçok kimse ve özellikle de İstanbullular burada hastalıklarını tedavi ederler.”
Bizans’ın ünlü yöneticileri gibi hükümdarları da bu ılıca sularını sürekli ziyaret etmişler ve gezileri bu sayede çok renklenmişti.
Ancak Prokonius’un sözünü ettiği ılıcaların Çekirge’deki ılıcalar olmayıp, Yalova Termal’deki ılıcalardır. Yine bazı kaynaklar bu köye Sotoropolisadı verildiğini de söyler. Texier de Strobilos/Storepolis adlı yerleşimin alanını, Çekirge’de olduğunu yazsa da, sayın Sencer Şahin’in yaptığı bir kazı sonucu, bu kentin Yalova yakınlarındaki Çiftlikköy ve Karakilise mevkiinde bulunduğu kesinlikle anlaşılmıştır. Burada yapılan kazılarda çıkan yazıtlar, kentin burada olduğunu göstermektedir. A.M. Mansel, Texier’in bu hataya, kaynak olarak aldığı Stpehanos Byzantios’un alıntısını hatalı çevirmesine bağlamıştır. Asıl metini ise Mansel şöyle çevirmiştir; “Keza Bithynia’da ılıcalar vardır. Bunlardan biri Pythia, diğeri ise Bursa’da olup Kıralı Ilıca adını taşımaktadır.” (A.M. Mansel, Yalova ve Civarı, İst. 1936, s.12; Th.Corsten, Die Ins. von Apameiaia und Pylai, Bonn 1987, s.115-140; S. Şahin, Bithynia İncelemeleri, Bonn 1978, s.97-119)
Yazarın burada sözünü ettiği kaplıcalar, olasılıkla Yalova’daki Termal Kaplıcaları idi. Ancak Çekirge hamamları da bir dönem çok ziyaretçi çekmişti. Bunlardan en önemlisi, 8. yüzyılda İmparator Leon, yüzyılın sonunda İmparatoriçe İren, oğluyla birlikte Çekirge hamamlarına gelmişti. Bu kaplıcalara Kırali denilmekteydi. (Kedrenos, Bonn baskısı, I, s.519; A.M. Mansel, Yalova ve Civarı, İst. 1936, s.12)
Çekirge’nin antik adı Atroa mı?
Bursalı keşiş Menthon’a göre keşişlerin biyografilerini yazan yazarlar tarafından Çekirge yakınlarında Atroa denilen küçük şehir olduğunu yazmaktadır. Bu adı daha 8. yüzyılda tarihten silinmiş. Menthon’a göre Atroa şehrinin izlerini Misi’nin kuzeyinde görebiliriz. Bu site yükseklerde başlayıp tepelerin kuzeydoğu eteklerindeki amfi tiyatroya kadar yayılıyormuş.
Çekirge ile Misi-Kite/Ürünlü arasında azizlerin yaşamöykülerini yazan yazarlar tarafından 5 kasaba özel olarak belirtilmişti. Bu kasabalar Castulus, Merillos, Trapeza, Cabucome ve Messon (Misi) idi. Misi adı, günümüze kadar varlığını sürdüren tek kasabadır. Menthon’a göre Demirciköy’le birleşik olan arazisi, eski Atroa’nın önemli bir bölümünü kapsamakta. Burası kuzeye doğru uzanan, Karga Kafası’na (bugün Feurla Dede) uzanan yeşil ve verimli bir bölgeymiş. Burası manastırların birbirlerine çok yakın olduğu Olimpik bir bölgeydi.
Bazı kaynaklara göre I. Justinianus’ün devrinde Pythia (şimdi Çekirge) hamamları halka açıldı. Hatta Eski Kaplıca civarında yakın zamanlara kadar bulunan kalıntıların Pythia Sarayına ait olabileceği düşünülmekte. Burada muhteşem eğlenceler, ziyafetler verilirmiş. Böylece Bursa’ çok rağbet gören bir su şehri olmuş. Dört asır sonra, yani 913 de yedinci Porphyrogenete Konstantinos’un devrinde Bursa, suları sayesinde yeni bir revaç görmüş. Kiliseler, hamamlar, saraylardan başka halkın temaşalara olan zevkini tatmin için tiyatrolar yapılıp at yarışları alanları kurulduğu savunulmaktadır.
Çekirge’nin antik adı Kaisareia mı?
19. yüzyılın ortalarında bir süre Bursa’da yaşayan Rum yazar Kandes, Çekirge’nin antik dönemine ilişkin çok sayıda ayrıntı vermekte. Antik Yunan kaynaklarından ve kaplıcalarda bulunan bir kitabeden de yararlanarak anlattıkları son derece değerli. Ancak antik dönemde, Çekirge’de Bithynia’nın Kaisareia kentini lokaliz etmekte.
“Bursa’ya komşu olan Çekirge (Kaisareia)halkı da Hellenleştirilmiş barbarlardan değildi, onlar gerçek Hellenlerdi. Bu nedenle eğitimleri karakterleri, ev düzeni ve çalışkanlık konusunda Bithynia’nın diğer yerleşim alanlarından farklı idiler ve politikanın yanı sıra felsefe ile uğraşıyorlardı. Dion’un söylediğine göre diğer Hellenlerden geri kalmadıkları gibi bunlar arasında ilk sıraya yerleştiler. Ayrıca pek çoğu yurt dışına giderek büyük ve parlak bir ün elde ettiler. “Gözlemlerime göre şehirde sadece hitabette değil, felsefede de iyi ve değerli insanlar bulunmaktadır.”
Kandes’e göre Çekirge’nin antik dönemi
“Traianus’un ve Plinius’un yazışmasında gördüğümüz gibi, Uludağ’ın eteklerinden kaynaklanan ve daha aşağılarda bulunan Bursa’ya sayısız fıskiyeleri ile ulaşan su kaynaklarının çokluğunun yarattığı imkanlar bu kentte yaşayan insanlar tarafından kent içine çeşmeler, hamamlar ya da kaplıcalar inşa etmek suretiyle kullanıldı ve bunların çevresini sütunlar üzerine kubbelerle çevrelediler. Dion; “Hamamlarda sütunlar üzerine inşa ettiğim kubbeler” demektedir. Atinalı Deipnosophest’in aktardığına göre kentin dışında Batı kesiminde bugünkü Çekirge semtinin yakınlarında bulunan doğal kaplıcalar antik dönemde bölge sakinleri tarafından biliniyor ve onlardan yararlanılıyordu. Bunlar kral kaplıcaları olarak (Thermae Basilicea) adlandırılmaktaydı.”
“Stephanos Byzantios da bu kaplıcalardan şu ifadeyle söz eder: “Bithynia’da Basilika olarak adlandırılan Pythia kaplıcaları bulunmaktadır.”
“Bursalıların üç çatallı mızrağı ile taşları kırarak yerin derinliklerinden sular çıkaran Poseidon suyun içinden çıkan demir paralar üzerinde çıkmakta. Afrodit’in yeniden hayata dönüşünün anlatıldığı, tedavi gücünün tanrıları Asklepios ve Hygeia’nın yılan figürü ile birlikte yer alması, perilerinin bu kaynaktan alarak kaçırdıkları Hylas mitini ve son olarak bu sularda cinayet kirinden temizlenmiş olan Herkül’ü dikkate aldığımızda, eskiden beri insanların bu kaplıca sularını bildiklerini, tedavi amaçlı olarak kullandıklarını düşünebiliriz. Ayrıca Romalıların, Hıristiyanlığın ilk yıllarında hamamlara olan düşkünlükleri ve Romalılar tarafından bunların çok yaygın bir şekilde kullanıldıkları, her gün buraya herkesin bir kodrant (2-3 kuruş) karşılığında girdiği ve kadınlarla erkeklerin utanılacak bir şekilde düşüp kalkması ve cinsel ilişkiye girmesi görüntüleri hatırlandığında, kendiliğinden topraktan fışkıran bu sıcak suların Roma imparatorlarının zevke düşkünlüklerinin etkisi ve özenli bakımı dışında kalmamsın mümkün olmadığını anlarız. Belki de bundan dolayı “Basilika” adını almışlardı.”
“Bursa’da yapılan demiryolu çalışmaları sırasında Kara Mustafa Kaplıcası’nın yakınlarında Roma dönemine ait pek çok önemli yapı gün ışığına çıktı. Bu yapılar bize o dönemde kaplıcaların sahip olduğu değeri ispat etmektedir. Kalıntılar arasında bulunan bir kitabede imparator Vespasianus’un adı zikredilmektedir, fakat maalesef bu kitabenin bir bölümü ele geçmiştir. Ayrıca çok büyük boyutta menilerden ağzı açık bir denizkızı başı, bunun kaplıcalarda kullanıldığına tanıklık etmektedir. Kitabede adı geçen imparatorun, babasından sonra tahta geçen ve yukarıda gördüğümüz gibi Apamia halkının kaplıcaları adadıkları Traianus’un manevi oğlu Hadrianus olduğunu kabul edersek, bu durumda bu kral kaplıcaları Hadrianus’un harcamaları ile konsüllüğünün üçüncü yılında yani M.S. 120 yılında yapıldığı yada tamir edildiğini kabul edebiliriz.”
“Antik dönem hekimi Galenos’tan öğrendiğimize göre bu sıcak su kaynakları, sadece bir kaynaktan değil, birden çok noktadan çıkmaktaydı ve tedavi edici bir güce ve farklı bileşimlerinden dolayı değişik özelliklere sahipli. Tıpkı bugünkü gibi Bursa’dan 10 stadlık mesafede ya da 94,5 arşın uzaklıktaydı: “Bu sular yüksek derecede ısıya sahip olmasaydı tedavi edici herhangi bir termal güce de sahip olmayacaklardı. Bu suların özelliklerini herhangi bir kişinin deneyerek öğrenip değerlendirmesi daha doğrudur, çünkü hem bizim için nadir bulunma özelliğine sahiptir, hem de şehirden 100 stadlık mesafeden daha uzak bir yerde bulunmaktadırlar. Oysa Bursa’dakiler 10 staddan daha az bir mesafededirler.”
“Bizim Alliana mevkiinde topu topu sadece bir çeşit kaynağımız bulunmakta, oysa Bursa’da tedavi edici özelliklere sahip başka bir çeşit olan farklı bir su kaynağı da vardır.”
“Bursa’nın su perilerine tabi olalım,
Fakat siz de Pythialılar
bizden daha iyi olduğunuz için mutlusunuz
ve tüm diğer su perileri (Naiades) geliniz
Pythia ve Bursa’ya bizim su perilerimize katılın.”
“6. yüzyıldan kalma anonim bu şiirin yer aldığı yazıta göre su perileri Nereides ve Naiades bu kaynağın kristal zerrelerinde yuvalanmıştı. Bursa’da ve Pythia’da kalmak istemeyen diğer su perilerini buraya onların yanına gelerek, onlara tabi olmaya çağırmaktadır.”
Bu kaplıcalar için Leontios Scholastikos şu kitabeyi yazmış:
“Bu kaplıcaları hiçbir tereddüde yer olmaksızın Kral Kaplıcaları (Basilika) olarak adlandırmaktayız. Bu ismi, eskiler bunlara duydukları hayranlıklarının bir ifadesi olarak vermişlerdi. Çünkü bu kaplıcaların olağanüstü suyu ateşle ısıtılmıyor, kendiliğinden sıcak olarak fışkırıyor, ayrıca hamamlarda soğuk su da bulunduğundan suyu istediğin sıcaklık derecesine düşürebilirsin.”(Palatine Athologia/Anthologia (Saray Antolojisi), IX, 630)”
“Bu kaplıcalar söz konusu dönem içinde tedavi edici özellikleri konusunda büyük bir ün kazanmış olduklarından krallar da ziyaretçiler arasında yer almaktaydı. Gelenlerin kimisi tedavi olmak, kimisi de dinlenmek ve zevkini çıkarmak amacıyla bu kaplıcaları ziyaret etmekteydi. İmparator Konstantin Porphyrogenetos da 950 yılında kaplıcalar için Bursa’ya geldikten sonra, Patrik Polyeuktos’un patriklik tahtından indirilmesi konusunda, Kyzikos’un yöneticisi Theodoros’la anlaşır. Uludağ’ın keşişlerinin dualarını da kendisine bir destek olarak aldıktan sonra, yaklaşmakta olan ölümünü öğrenmesine rağmen, aynı yılın Eylül ayında kendini kaplıcaların sıcak sularına bırakır. Biraz sonra Bursa’da sıcak suların buharlarını görerek bunların içine atlar. Mitolojiye göre Herkül, Hylas’ı bulmak için oradan oraya dolaşırken, onun kaybından dolayı duyduğu üzüntüden kendisini burada avutmuştu. Ancak bu sular krala fayda sağlamadı ve üstelik onun ölümünü hızlandırdı. Bu ölüm de İstanbul’a dönüşünden kısa bir süre sonra gerçekleşti ve böylece ölümüne ilişkin olarak rahiplerin kehaneti doğru çıktı.”
Osmanlı Döneminde Çekirge
Çekirge tümüyle Sultan I. Murat’ın vakıf köyüydü. 1848 yılında 136, 1895 yılında 180 hane yaşamaktaydı. 20. yüzyıla kadar Hüdavendigâr köyü olarak anılmıştı. Hüdâvendigâr unvanıyla anılan Sultan I. Murat; Orhan Gâzi’nin oğlu ve Osmanlı padişahlarının üçüncüsüdür. 1326 yılında Nilüfer Hâtun’dan dünyaya gelmiş, devrin en ünlü hocaları tarafından askeri ve idari konularda yetiştirilmişti. Babasının ölümü üzerine 1359 yılında tahta geçmiş, saltanatı süresince özellikle Balkanlar’da büyük zaferler kazanmış, Bulgaristan ve Sırbistan’ı Osmanlı topraklarına katmıştı. 1389 yılı Ağustos ayında yapılan Kosova Muhârebesi sonunda savaş alanını gezerken bir Sırplı tarafından şehit edilmişti.
Çekirge’nin gelişmesi, hamamların dışında, Sultan I. Murat Hüdavendigâr’ın külliyesi ile gerçekleşmişti. Sultan I. Murat, Çekirge’deki külliyesinde cami, medrese, imaret, hamam gibi pek çok eser yaptırmıştı. Hüdâvendigâr İmareti ve Külliyesi Bursa’da kurulmuş en büyük imaretlerden biridir. Sultan Murat, 1366 yılında inşasını başlattığı bu külliyenin giderleri için oldukça büyük bir bölgeyi vakıf alanı olarak ilan etmişti. Vakfiyesini de 1385 yılında düzenlemişti.
Mahallede birçok kaplıca hamamı bulunmaktadır. Kandes, 1850’li yıllarda Çekirge’deki evlerin tamamında, içinde mermer havuzları olan küçük yıkanma yerleri bulunduğunu yazmaktadır. Ayrıca bu mahallede, Karagöz ile Süleyman Çelebi’nin mezarı ileLâmiÇelebi, Hançerlioğlu mescitleri de vardı.
Çekirge’de olasılıkla dört farklı mahalle vardı. Bu yargıya, Çekirge’de bulunan bir cami ile üç mescitten varılmaktadır. Hüdavendigar Camii çevresinde Hüdavendigar Mahallesi, önceleri Hüsnügüzel yanında bulunan Hançerli Mescidi çevresinde Hançerli Mahallesi, Yenikaplıca yanında, Yusuf Ağa’nın yaptırdığı mescit çevresinde Kaplıca Mahallesi, Lamiiçelebi Mescidi çevresinde de Çarşı Mahallesi vardı.
19. Yüzyılda Çekirge
Bursa’ya gelen hemen hemen her gezgin mutlaka Çekirge’yi ziyaret eder. Özellikle Dr. Bernard’ın Bursa’da tedavi olması ve ardından Çekirge’deki tüm kaplıcaların sıhhi özelliklerini bilimsel yöntemlerle inceleyerek bir kitap yazması, Avrupa’da ünlenmesini sağlamıştır. 19. yüzyılda Çekirge yeniden keşfedildiği söylenebilir. 19. yüzyılda Çekirge’ye artan bu ilgi nedeniyle, kagir hamamların dışındaki büyük konakların da, turistik amaçlı hamam-otel olarak kullanmaya başlandığı görülür. Böylece Boyugüzel, Şifa, Yeşilyayla gibi hamam-oteller faaliyetlerine başladı.
19. yüzyılda Çekirge, zenginlerin bahçeli büyük konaklarda yaşamaya başladığı yıllar olmuştu. Bu yıllarda 100 kişinin yaşayabildiği büyük konaklar vardı.
Ahmet Vefîk Paşa Bursa’yı Çekirge’ye bağlayan yeni bir yol inşa ettirdi. Böylelikle Çekirge Bursa’nın bir mahallesi oldu. Şehrin içinde geniş bir yol açtı, Gemlik caddesi. Bu cadde alışveriş merkezinin kuzeyindeki bir Müslüman mezarlığını ikiye bölüyordu ve büyük doğu batı yoluna bağlanıyordu.
Bu konu ile ilgili bir hikayeye göre, Çekirge caddesini inşa etmek için Yürüten dedenin türbesinin yerini değiştirmek istemiş ve şehrin önemli kişilerini toplayıp türbeye gider, ve bağırmaya başlar : “Yürü, Ünlü baba, Yürü!” sonra kulağım türbeye dayar ve Ünlü baba toprak altında kalmak istemediği için yürüdü diye bağırır. Hemen sonra Türbeyi yıktırır ve sokağı açtırır. Türbe Ulu caminin hemen yakınındaydı. Efsane mi değil mi bilinmez, fakat bu hikaye gösteriyor ki durumun farkında idi ve halkı yatıştırmaya çalışıyordu.
Önceleri özellikle yaz mevsiminde, kaplıcalara gelen konuklar nedeniyle mahallenin nüfusu artardı. 1934 Yıllığı’na göre mahallede 17.000 m2’lik bir Çekirge Parkı vardı.
20. yüzyılın başından itibaren Bursalılar, hafta sonları ailece Çekirge hamamlarına gitmeye başladı. O zamanlar, Bursa’da ikilik üstü kapalı tirişkaarabalarıyla körüklü fayton arabaları vardı. Giderken de dolmalar, yumurta ve köfte gibi yiyecekler götürmek adetti. Böylece, hamamda hem yıkanır; hem de sefa yapılırdı. Özellikle kadınlar için eğlence olurdu. Bir tür pazar eğlencesi gibiydi.
Çekirge Sultan Hamamı adak hamamı olarak Bursalı kadınların sıklıkla gittiği ve adaklar yapıldığı bir yerdi. Aileler, hamamı tümüyle kiralar, dışarıdan kimseyi almazlardı. Hamama gelen kadınlar müzik çalar, türkü söyler, oyun oynarlardı. Böylece, hamamda hem yıkanır, hem eğlenilirdi.
Çekirge Sürgünleri
Bursa Osmanlı döneminde bir sürgün mekanı olarak kullanılmıştı. Ancak çok büyük hizmetçileriyle sürülen bazı önemli konuklar, ancak Çekirge’de ağırlanmaktaydı. Çünkü böyle yüzleri bulan insanın barındıracak konaklar Çekirge’de bulunmaktaydı. Nitekim 1851 yılında Cezayir’in ulusal kahramanı olan Emir Abdülkadir, Bursa’ya sürgün geldiğinde, 100 kişilik adamları ve hizmetçilerini alabilecek tek konağı Çekirge’de bulabildikleri için burada sürgün yaşamıştı. Emir Abdülkadir, Çekirge sürgünü yıllarında arazi alıp Avrupa’dan yeni tarım aletleri getirterek modern tarım teknikleri uyguladığı belgelerde yazmaktadır. Yine Libyalı şeyh Sunusü de Çekirge’de ağırlanmıştı.
Sultan Abdülhamit dönemindeyaygın biçimde uygulanan sürgünlerin önemli bir kısmının Çekirge’ye olduğu görülür. Çekirge’nin Sultan II. Abdülhamit döneminde bir sürgün mekanı olarak kullanıldığı görülmektedir. Sultan Abdülhamit dönemindeçoğu sürgün olan Bursa valilerinin de başlıca görevleri, Bursa sürgünlerini gözetleyip Sultan’a bilgi vermekti. Vali olarak Bursa’ya sürülen eski Sadrazam Ahmet Vefik Paşa’nın kaldığı konut, bugün halen valilik konutu olarak kullanılan Çekirge yolundaki konaktı. 9 kez sadrazamlık yapan Said Paşa da muhtemelen bu konutta kalmıştı.
Çekirge sürgünleri içinde en ünlülerinden birisi, Sultan II. Abdülhamit’in damadı olan Kemalettin Paşa’ydı. 1908 yılına kadar Çekirge’de sürgün yaşayanKemalettin Paşa, Gazi Osman Paşa’nın oğluydu. Sultan Abdülhamit’in kızı Naime Sultan’la evliydi. Kemalettin Paşa’nın, Sultan V. Murat’ın kızı Hatice Sultan’ı sevdiği ve Naime Sultanı Doktor Hakkı Şinasi (Arel) ile birlikte kakodilat enjeksiyonu ile öldürmek istediği dair jurnal üzerine Bursa’ya sürülmüştü.
O sırada tüm ülkede olduğu gibi Bursa’da da çok sayıda jurnalci vardı. Bu dönemin jurnalbaşısı ise Fehim Paşa idi. Fehim Paşa’nın gönderdiği sürgünlerle uğraşan Bursa’ya, tam bu sırada jurnalcibaşı Fehim Paşa’da sürgün gönderilir. Fehim Paşa da, kalacağı konutu seçmek ister. Sultan II. Abdülhamit, damadı Kemalettin Paşa ile ilişkiye girip kendisine karşı komplo kurmasından korkup evinin biraz uzak olması ister. Fehim Paşa, annesi, eşi ve çocuklarıyla birlikte, lândon arabasıyla Mudanya yolu ile Çekirge’ye gelir. Vali Tevfik Bey, Fehim Paşa’ya ev bulunana kadar geçici olarak Belediye konağında misafir edildi. Fehim Paşa, kendisine gösterilen evlerden hiç birini beğenmeyerek, Bursa’nın altını üstüne getirdikten sonra Çekirge’deki bir evi seçer.1908 yılındaki meşrutiyete kadar da bu evde kalmıştı.
Fehim Paşa oğlu ünlü ressam Eşref Üren’i (1897-1984) Bursa ziraat mektebine kaydettirmişti. Hatta Fehim Paşa, Çekirge’nin Harmancılar mevkiinde 25 dönümlük bir dut bahçesini 200 liraya satın alır. Belgelere göre bu araziyi, Corci Semakidi adlı bir yabancıdan almıştı. Bu alış-verişin yapıldığı bu sırada; “Almanya’nın Balıkesir konsolosunun, Fehim Paşa’nın Çekirge halkından kurtuluş parası adı altında haraç topladığıma dair jurnallar yollamıştı. Meşrutiyet sonrasında Çekirge’den kaçmaya çalışan Fehim Paşa, Yenişehir’de yakalanıp bu kasabadaki gençlerce linç edilip öldürüldü.
İşgal Yıllarında Çekirge
Çekirge’de 19. yüzyılın sonlarında Çekirge taburu oluşturulduğu anlaşılmaktadır. 1897 tarihli belgelerde Çekirge Taburu’nun bulunmaktaydı. (KA, F/34, 1-2) 1909 tarihli bir arşiv belgesine göre yeni oluşturulan Emniyet-i Umûmiyye Polis Kumandanlığı’na Bursa Redif Alayı Çekirge Taburu Kumandanı Binbaşı Kemal Bey’in seçildiği anlaşılmaktadır. (BOA, DH.MUİ, Dos:120,Göm:37)
Çekirge Taburu’na da çok Çekirge ve çevresinden askerler almaktaydı. Çekirge Taburu, Balkan ve I. Dünya Savaşı’na katılmış, bu savaşlarda kahramanlık göstermişti. (BOA, Y..PRK.ASK, Dos:117, Göm:99) Çanakkale Savaşı’nda da 200 kadar Çekirge Taburu mensubu Bursalı şehit düşmüştü.
Kurutuluş Savaşı sırasında da Çekirge Taburu önemli hizmetlerde bulunmuştu. Yunan 6. Alay Savaş Grubu, Yaylacık-Demirci-Misi/Gümüştepe doğrultusunda Bursa savunma mevziinin güney kanadına yönelerek; Beşevler-Çekirge doğrultusunda saldırıya geçerek bu bölgedeki Türk birliklerini mevzilerinde eylemsiz bırakmak için çaba göstermişti.
Bu yıllara işgale karşı olan Bursalı liderlerle işbirlikçi liderler Çekirge’de oturmaktaydı. Örneğin İnegöllüzade Refet Bey ve Calal Bayar gibi Bursa’nın önemli isimleri yanında, Aziz Nuri gibi işbirlikçiler de o tarihte Çekirge’de yaşamaktaydı.
Yunanlılar Ocak 1921’de Bilecik’ten 4000 Rum’u getirip şehirdeki Bursa’daki okullara yerleştirince, Çekirge’de Servinaz ve Batyan otelleri göçmen Hıristiyanlarla dolmuştu. (ATASE Arşivi, K.631, D262. F.8)