define( 'WPMS_ON', true ); // True turns on constants support and usage, false turns it off. C - Bursa Ansiklopedisi http://www.bursaansiklopedisi.org Bursa hakkında her şey Fri, 30 Nov 2018 16:55:09 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.4.2 Bursa’nın Çevre Bilinci Tarihi http://www.bursaansiklopedisi.org/content/bursanin-cevre-bilinci-tarihi/ http://www.bursaansiklopedisi.org/content/bursanin-cevre-bilinci-tarihi/#respond Wed, 28 Nov 2018 22:12:04 +0000 http://www.bursaansiklopedisi.org/?post_type=content&p=1757 Bursa’daki çevre bilincinin daha Osmanlı döneminde başladığı görülür. Özellikle de “Hürriyet” yani Meşrutiyet sonrası dönemde Bursa’daki çevre bilincine, hem belediyenin hem de halkın duyarlığı olmaya başladığı görülür. Özellikle fabrikaların çevreye verdikleri zararlar konusunda çok duyarlı oldukları görülmektedir. Bursa, Dünya Sağlıklı Kentler Birliği’ne üye oldu. Yaz sonu için Bursa, Avrupa’nın çok sayıdaki belediye yöneticilerinin katılacağı büyük...

The post Bursa’nın Çevre Bilinci Tarihi first appeared on Bursa Ansiklopedisi.

]]>
Bursa’daki çevre bilincinin daha Osmanlı döneminde başladığı görülür. Özellikle de “Hürriyet” yani Meşrutiyet sonrası dönemde Bursa’daki çevre bilincine, hem belediyenin hem de halkın duyarlığı olmaya başladığı görülür. Özellikle fabrikaların çevreye verdikleri zararlar konusunda çok duyarlı oldukları görülmektedir.

Bursa, Dünya Sağlıklı Kentler Birliği’ne üye oldu. Yaz sonu için Bursa, Avrupa’nın çok sayıdaki belediye yöneticilerinin katılacağı büyük bir organizasyon hazırlığı içinde. Sağlıklı, yaşanabilir kentler üretmeyi hedefleyen Sağlıklı Kentler Birliği üyesi Bursa, birçok projeyi de yaşama geçirmek için çalışma yapıyor…


Bursa’daki çevre bilincinin daha Osmanlı döneminde başladığı görülür. Özellikle de “Hürriyet” yani Meşrutiyet sonrası dönemde Bursa’daki çevre bilincine, hem belediyenin hem de halkın duyarlığı olduğu görülür. 1930’lu yıllara kadar Bursa Ovası’nın tümüyle bataklıklarla çevrili olması, birçok ciddi hastalığın yayılmasına neden olmaktaydı. Bu nedenle özellikle Bursa Belediyesi’nin ilaçlama konusunda ciddi çalışmalar yaptığı görülür. Bu amaçla Belediye’de bir de geniş kadrolu bir daire bulunmaktaydı.

Tebhirhane olarak anılan daire, Bursa’da çevre sağlığı konusunda çalışmalar yapan kurumun adıydı. Özellikle o yıllarda, başta sıtma olmak üzere çok sayıda salgın hastalıktan çok iyi yapılan ilaçlama sayesinde kurtulabiliyordu. 1919 yılında, savaş yıllarında bile Bursa Belediyesine ait Sıhhiye ve Tebhirhane kadrosunda memur ve işçi olarak 17 kadrosu vardı. Bu tarihte yaklaşık 100 kişilik belediye kadrosunda 17 kişinin çevre konusunda görevlendirilmesi, çevreye verilen önemi göstermektedir. Çevre sağlığıyla uğraşan Tebhirhane’de görevli, iki araba ile dört görevli sürekli ilaçlama yapmaktaydı. 1926 yılında yaklaşık 8 bin parça eşya ile 23 kişi dezenfekte edilmişti. 30.975 çocuğa da aşı yapılmıştı.

Ancak kentin temizliğiyle sadece Tebhirhane değil, başka birimler de ilgilenmekteydi. Belediye Arşivi’ndeki belgelere göre, “tanzifat” adıyla anılan temizlik faaliyetleri de Bursa’da en yoğun çalışmaları oluşturmaktaydı. 1915 yılında Bursa’da 14 adet temizlik aracı olmasına karşın bunlar yetmediği için 16 yeni araba daha alınmış, diğerleri de tamir edilmişti. Belediye, temizlik işlerini yürütmek üzere, Bursa’da yaşayanlardan önemli miktarda temizlik vergisi almaktaydı.

Esnaf denetimi

Uğur Dündar, yıllarca TV’de sık sık yayınladığı programlarında bakkalların, kasapların nasıl halk sağlığını tehdit ettiğini “ifraş” ediyordu. Esnaf denetimi, belediye için öteden beri en önemli görevlerden biriydi. Osmanlı döneminde de açıkta satılan etler, ya da sağlıksız koşullarda üretilen yiyecekler konusunda çok ciddi takipler yapıldığı görülür. Sık sık ekmek ve simit satan fırınlara, şekerci, helvacı, kebapçı, kasap hatta gazoz dükkanlarına baskın yapılıp Kimyahane’de tahliller yapılmakta, sağlığa aykırı ürün üreten esnaflara çok büyük cezalar uygulanmaktaydı. Özellikle kasapların açıkta et satmamaları konusunda, Belediye meclis tutanaklarında oldukça yoğun karar bulunmaktadır. Bu kararlara uymayan çok sayıda esnafa da ceza verildiği görülür.

Çevre temizliği

Bursa’da çevre bilincinin de, Meşrutiyet döneminde geliştiği anlaşılmaktadır. Bursa’da öteden beri örgütsüz de olsa bir sivil oluşum, Meşrutiyetten sonra etkisini göstermişti. Özellikle fabrikaların çevreye verdikleri zararlar konusunda çok duyarlı oldukları görülmektedir. Nitekim 1911 yılındaki bir arşiv belgesine göre, Muradiye Mahallesi’nden Dimitri Vasiliyadis Efendi’nin nizama aykırı olarak açtığı ipek fabrikasının kurallara uygun tesis edilmesinin sağlanması istenerek, aksi takdirde kapatılması istenmişti. Yine bu fabrikanın çevreye zarar verdiği gerekçesiyle, mahallelinin bu fabrikanın kapatılması için yapılan şikayeti dikkate alınıp gerekli uyarılar yapılmıştı.

İpek fabrikalarında çıkarılan koza böcekleri, fabrikalar tarafından şehir dışında belirli yerlere gömülüyordu. Belgelere göre fabrikalardan çıkan ve öldürülmüş olan koza böcekleri Soğanlı köyü yakınlarıyla, Teferrüç’te açılan iki ayrı kuyuya gömülmekteydi. Ancak koza leşlerinin gömülen bölgelerde yaşayanlar tarafından da çeşitli şikayetlere neden olduğu görülür.

Döneminin belediyesinin, çevre konusunda bugünden daha duyarlı uygulamaları olduğu görülür. Nitekim bulaşık sularının cadde üzerine yada dışarıya döken ev ve esnafa da çok sayıda ceza kesildiği belgelerden anlaşılmaktadır. Özellikle yeni gelen göçmenlerin sularını dışarıya atması ya da su kullanımına ilişkin yanlış uygulamalarına kesilen cezalara sıklıkla rastlanıyor. Belediye kayıtlarında, sularını sokağa dökenlere, ürünlerden fazla ücret alanlara, yaya kaldırım işgallerine, fırıncı ve simitçilerin ürünlerinin pişirilmemesi veya düşük gramaj nedeniyle sayısız ceza kesildiği görülür.

Halkın temizliğine de önem veren dönemin belediyesi, parası olmadığı için yıkanamayan fakir kişiler için de iki hamam tahsis etmişti.

Debbağlar yani deri işleyen atölyeler, önceleri Çakırhamam ile Hisar arasındaydı. Şehir içinde kalan bu debbağhaneler, sağlık yönünden sakınca oluşturduğu için uygun yerlere nakli hakkında Sağlık Müdürlüğü’ne sürekli rapor sunulduğu belgelerden anlaşılmaktadır.

Kente gelen sebze ve meyvelerin çürümesi sonucu oluşan kirlilik de bazı sağlık sorunlarına ve salgın hastalıklara neden olmaktaydı. Bu konuda da Belediye arşivinde önlemler alınması konusunda oldukça yoğun belge vardır. Özellikle de Tahtakale’de sebze mezat yerindeki sebze pisliklerinin hastalıklara neden olduğu belirtilmektedir.

Belediye kararları arasında, baca temizliği önemli bir yer tutmaktadır. Bunun nedeni, o tarihte büyük ölçüde ahşap olan Bursa evlerinin, olası bir yangında büyük ölçüde tahrip olmasıydı. Bu nedenle fabrika ve konutların bacalarının sürekli temizlenmesi konusunda uyarılarda bulunuluyor, uymayanlara da ceza veriliyordu. Fabrikaların bacalarının ayda bir, esnaf bacalarının üç ayda bir ve evlerdeki bacaların, aşçı ve banyolardaki duman bacalarının da 6 ayda bir temizlenmesi istenmekteydi. Aksi durumda ceza verildiği görülür.

 

Su temizliği

Evden eve akan Pınarbaşı suyunun temizliği de halk sağlığı açısından çok önemliydi. Bu nedenle gazetelerde, halka bu konuda sürekli uyarılar yapıldığı görülür.

Osmanlı dönemi Bursa’sındaki en ciddi sorun içme sularına, lağım künklerinden gelen sızıntılar nedeniyle lağım karışmasıydı. Belediye Arşivi kayıtlarında, bu konuda oldukça yoğun şikayet bulunmaktadır. Fabrikaların lağımlarını dışarıya akıtmaları nedeniyle de hastalıklar olduğuna dair çok sayıda şikayete rastlanmaktadır. Örneğin Kayabaşı Mahallesindeki İslam ve Hıristiyan halkın, mahallelerindeki bir fabrikanın atıkları çevreye zarar verdiği gerekçesiyle topluca şikayette bulunduğu görülür. Yapılan bir araştırmada ise, sadece bir belgede geçen, Bursa’daki lağım karışmış yerlerin listesi şöyledir:

II. Murat Hamamı suyuna Demirkapı’da lağım karışmış. Uğurluoğlu Suyuna Şeyh Bahaeddin Efendi yolunda, Uğurluoğlu Suyu’nun Şehreküstü Mahallesi’nden Mantıcı Mahallesi’ne kadar lağım karışmış. Eski Hamam suyu da, Tekkemescit Mahallesi’ndeki Nalbant Mehmet’in evindeki mahzeniyle, İmam Ali’nin evinin mahzeninde lağım karışmış. Veledihabib Mahallesi’nde Tayyip Rıza Efendi’nin evine gelen Gökdere Suyu’na da lağım karışmış.

Kent içinde satılan ve bazı ürünler içine konulan karların temizliği ciddi eleştirilere konu olmuştur. Uludağ/Keşiş Dağı’ndan çuval vs. içinde hayvan sırtında uzun yoldan geldiği, buradan da elden ele dükkanlara götürüldüğü gerekçesiyle kar ve buzların temizliği tartışılmıştı. Karların kirli bezlere sarılarak sağlıksız bir şekilde meşrubat ve dondurmalarda kullanılması, temizlik açısından tehlikeli görüldüğü Belediye Encümeni tarafından karar alınmıştı.

Ağaç ve ormana ilgi

Uludağ’ın şehre bakan tarafında; Sorgun ve Kaplıkaya, batıda Çongara’ya kadar olan bölgede dağda ağaç ekimi ve korunması için çalışmalar yapılmış, ormanın koruması için korucular tayin edilmişti. Bir anlamda, ülkemizde ilk doğal parkı 1908 yılında oluştuğu bu belgelerden anlaşılmaktadır. Hatta ormanı korumak üzere korucular için baraka ve çadırlar konulmuş, orman alanı tel örgüyle koruma altına alınmıştı. Sayısız belgede, Bursa’nın bu ormanlarını korumak için alınan bu kararlar, Yeşil Bursa’nın 20. yüzyıla kadar varlığını sürdürmesine neden oldu. Ancak son 50 yılda Yeşil Bursa’yı beton yığınına çevirdik…

Belediye’nin, kent içinde ve özellikle de yol kenarlarına ağaç dikme konusuna da Meşrutiyet yıllarından sonra özel önem gösterdiği anlaşılmaktadır. Özellikle Mudanya yolu üzerinde dikilen ağaçlara çok önem verilmişti. Reşadiye Mektebi önünden Çekirge’ye, Muradiye istasyonu ve Gazhane’den Demirtaş istasyonu, Ulucami, Maksem ve Çakırhamam’dan Tophane Bahçesine kadar olan tüm bu yollarda akasya ve çınar ağaçları dikilmişti. Ne yazık ki bu ağaçlardan günümüze bir tek bile kalan yok…

Mudanya demiryolunun her iki yanında imtiyaz sahibi yabancı şirketin tasarrufuna verilen, terk edilen arazi içindeki ağaçlar kesilmesi de Bursa’da çok büyük tepkilere neden olmuştu. Bursa’nın ağaçları, özellikle yaşlı çınar ağaçlarının korunması için 1960’lı yıllara kadar çok duyarlı olunduğu gazete haberlerinden anlaşılmaktadır.

Umumhane’de sağlık kontrolü

Bazı salgın hastalıkları, hayat kadınları yüzünden yayıldığı gerekçesiyle Belediye’nin, Atpazarı’ndaki genelevi ve fahişeleri düzenli olarak sağlık kontrolünden geçirdiği belgelerden anlaşılmaktadır. Belgelerde genelev/umumhanelerin teftişine dair sıkça bilgilere rastlıyoruz. Bir belgede ise Umumhanelerin ve fahişelerin hükümetçe sürekli göz önünde bulundurulması gerektiğine dair Sağlık Müdürlüğü’nün yazısı yer almaktadır. Bir başka belgede de fahişelerin, 15 geceyi aşkın süre hastanede kaldıkları anlaşılmaktadır.

Bazen de Madem Gusta’nın yaptığı gibi, Atpazarı dışında ayrı bir genelev açınca, Belediye hemen burasını da kontrol altına almıştır. Sağlık kontrolünden geçmemiş kadınlarla erkeklerin birlikte olmaları engellenmeye çalışılmıştır. Nitekim Atpazarı Mahallesi’nde, bilinen yerler dışında, hayvan pazarının başka bir yere taşınmasıyla çevresinde hemen fahişe evleri kurulmuştu. Sağlıksız ortamlardaki bu fahişe evleri, derhal hükümet emriyle kaldırılmıştı.

Çevre sağlığı için umumi tuvaletler de önemli bir yer tutmaktaydı. Belediye arşivindeki belgelerde, umuma ait tuvaletler konusunda çok duyarlı olunduğu görülür. Halk da bu konuda çok bilinçliydi. Nitekim Veziri Mahallesi’ndeki umumi helalar, çevreye verdiği zarar nedeniyle mahallelinin şikayetine neden olmuştu. Bazı raporlarda da umumi helaların durumunun kötü olduğu anlaşılmaktadır.

Bursa’nın çevre bilinici tarihi

Bursa’da doğa sevgisinin geçmişi çok eskidir. Cumhuriyetin ilk yıllarında çevreye zarar veren Reji İdaresi’ne bağlı tütünlerin sağlıklı yerlere taşınmaya çalışıldığı görülmektedir.

Yine tarihi eserleri koruma bilinci de eskidir. Nitekim Bursa’da tarihi eserlere zarar verenlere yönelik çok sayıda şikayet vardır. Özellikle de kale taşlarının çalındığına dair birçok şikayetler bulunmaktadır.

Eski Bursa Belediyesi’nin, günümüzden bile daha etkili olarak sağlık ve çevre konularına duyarlı olduğu görülür. Belediye Arşivi kayıtlarında, yaya kaldırımı ihlalleri karşısında yüzlerce ceza kesildiğine dair belgeler vardır. 1925 yılında, Belediyenin kestiği bazı cezalar ve ceza bedelleri şöyledir: Gece fenersiz yol alan faytona 250 kuruş, ruhsatsız ev yapana 100 kuruş, fazla ücret isteyen faytoncuya 250 kuruş, yaya kaldırımı işgal eden kahveciye 250 kuruş, arabasını cadde üzerinde terk eden kişiye 100 kuruş, ehliyetsiz araç süren kişiye 500 kuruş.

1950 yılından sonra kapitalizmin azgın dişleri arasında kalan Bursalılar, bu eski duyarlılıklarını yitirdi. O tarihten bu yana yaşananlar sonucu, “Yeşil Bursa”dan “Beton Bursa”ya döndük. Daha acısı ise bugün Bursalılar bu sürecin farkında bile değil…

The post Bursa’nın Çevre Bilinci Tarihi first appeared on Bursa Ansiklopedisi.

]]>
http://www.bursaansiklopedisi.org/content/bursanin-cevre-bilinci-tarihi/feed/ 0
Kubilay’dan Celal Bayar’a Bursa’da aydın hareketi http://www.bursaansiklopedisi.org/content/kubilaydan-celal-bayara-bursada-aydin-hareketi/ http://www.bursaansiklopedisi.org/content/kubilaydan-celal-bayara-bursada-aydin-hareketi/#respond Mon, 05 Nov 2018 21:07:41 +0000 http://www.bursaansiklopedisi.org/?post_type=content&p=1639

Bursa Öğretmen Okulu’ndan mezun olup Menemen’de yedek askerlik yapan Kubilay, bir gurup Cumhuriyet karşıtı kişi tarafından şehit edilmişti. Devrim şehidi Kubilay onuruna Uludağ Üniversitesinde anlamlı bir anıt yapıldı. Bu Cumhuriyet öğretmenini yetiştiren Bursa, her zaman gerici girişimlere karşı ciddi tepkiler göstermişti. Bursa’nın yetiştirdiği bu devrimci aydınlardan biri de Celal Bayar’dı…

31 Mart Olayı’nda Bursa

13 Nisan 1909 tarihinde, Meşrutiyet’e karşı İstanbul’da başlayan Türk tarihindeki ilk gerici ayaklanmanın önemli ölçüde Bursa’ya da yansındığını görmekteyiz. Bu tarihte Bursa’daki İttihat ve Terakki örgütünün lideri olan Celal Bayar, anılarında şunları yazar:

“Sabahleyin İstanbul’da başlayan herhangi bir olay, akşamüstü Bursa’da halk arasında yayılırdı. 31 Mart Vakası da aynen böyle ol­muştu. Herkes heyecanlıydı. Demek ki, devamlı surette artan parti kavgaları, siyasi ihtiras, kar­deş kanı dökecek kadar şiddetlenmişti”.

Bursa Mev­levi Şeyhi Şemsettin Efendi’nin oğlu Burhanettin Türe’ye göre 31 Mart isyanı gençleri endişeye düşürmüştü. Sultan Abdülhamit taraftarlarını ise sevindirmişti. Celal Bayar’a göre Bursa’da da kısmen bir irtica tehlikesinden söz konusuydu: “İrtica, maddi ve manevi kuvvetiyle, diğer yerlerde olduğu gibi Bursa ve çevresini de sarmıştı”.

31 Mart döneminde Bursa’daki en önemli gerici ayaklama, daha çok Orhaneli, Yenişehir ilçelerinde ortaya çıktı. Orhaneli’nde kurulan ‘İttihat-ı Muhammedi Cemiyeti’nin üyelerinden Derviş Vahdeti’nın arkadaşı Necati adında biri, ilçe halkımı, birkaç memur ve öğretmen ile halktan bazı kimseleri ayaklandırmaya kalkıştırmıştı.

14 Nisan 1909 günü Bursa’da büyük bir gösteri yapıldı. Büyük bir kala­balık, ellerindeki yeşil bayraklarla postaneyi basarak 31 Mart ayak­lanmasını desteklediklerine dair telgraflar çekti. Ellerinde yeşil bayrak­larla binlerce kişi telgrafhane önünde toplandı. Meclise ve Derviş Vahdeti’ye telgraf çekerek İstan­bul’daki asilerle birlik olduklarını göstermek istemişlerdi.

31 Martta gericilere karşı savaşmak için askere yazılanlar

Bursa’da çok sayıda aydın subay bulunuyordu. Halkın kültürlü kısmı ile aydın kimseler, vatansever bir düşünce ile inkılapçıları tutuyordu. Birtakım yobazlar da halkı baştan çıkarmak için ellerinden geleni esirgemiyordu. 31 Mart günlerinde camilerde, halk yığınları arasında didişmeler, kavga­lar devam ediyordu. Ulucami’de cahil bir vaizin irticayı körükleyen sözlerine karşı, Öğretmen Okulu Müdürü Mudanyalı Niyazi Efendi ile bir öğretmen arkadaşı­nın karşılık vermesinden dolayı ‘cemaat’ birbirine girmişti.

Kabasakal Mehmet Paşa

Meşrutiyet’in ilanı sırasında, baskıcı dönemin devlet adamlarının uğradıkları akıbetten kendini koru­mak isteyen Kabasakal Mehmet Paşa da özel bir vapurla İstanbul’dan kaçmak zo­runda kalmıştı. Mehmet Paşa’nın Mudanya’ya geldiği işitilir işitil­mez halk, intikam dolu duygularla aleyhine ayaklanmış, Paşa, he­men devrimci gençler tarafından yakalanmıştı. Paşa, Bursa’da Tümen karargahında birkaç gün göz hapsine alındıktan sonra Orhaneli ilçesine sürgün edilmişti. Burada bulunduğu sırada bu eski yaver, 31 Mart Vakası’nı hazırlayan koşulların etkisiyle, kendisi için bir gelecek devri olan Abdülhamit Rejimi’nin geri geleceği ümidine kapılmış, yakınla­rına bu yolda telkinlere başlamıştı. İstanbul’da askeri isyanın başla­dığını işitince de harekete geçmişti.

Abdülhamit’in özel yaveri ve en sadık ‘hafiyelerinden’ süvari generali Kabasakal Mehmet Paşa, 31 Mart olduğu sırada Orhaneli’nde sürgün bulunuyordu. Bu kişi, Bursa köy ve kasabalarında halkı kışkırtarak, şeriat istediklerine dair belge mühürleterek, Meclis’e göndermek üzere Derviş Vahdeti’ye gönderen Mehmet Kemal’in bu suçu nedeniyle Divanı Harbi’de yargılanıp üç yıl sürgün edildi.

İsyancılar

31 Mart olayı İstanbul’da duyulunca, İttihadı Muhammedi’nin örgütlediği bir grup, Ulucami’den bir bayrak alarak tekbirlerle Osman Gazi’ye gidip dua etmişti. Kemalettin adlı kişi bu grubun başındaydı. Hatta isyancılar, Tophane’deki topları ele geçirip ayaklanmayı tüm halka ilan etmek için top atmaya kalkışmışlardı. İsyancılar Hükümet Konağı’na gelip memurları sarık sardırmaya kalkışmışlar, daha sonra telgrafhaneye giderek Kemalettin ve Müderris Hoca Bekir adlı kişiler Volkan gazetesine ve Meclisi Mebusan’a yüz elli bin kişi ile hazır olduklarına dair bir telgraf yolladı. Volkan gazetesine göre halk: “Yaşasın Şeriat-ı Ahmediye” haykırışlarının ayyuka çıkararak telgrafhane önüne sancaklarla gelip tüm beldenin teşekkürlerini sunmuşlardı.” (16 Nisan 1909)

Celal Bayar

Bir grup hoca ve şeyhlerin katıldığı topluluk, Os­man ve Orhan Gazi türbelerinin bulunduğu Tophane Meydanı’nda toplanmışlar, durmadan ‘tekbir’ getiriyordu. Başlarında da Hafız Hakkı adında biri, top ateşiyle isyanı halka du­yurmak ve kutlamak için, alanda bulunan Belediye emrindeki Ra­mazan topunu ele geçirmeye çalışmıştı. Topçu ile hoca arasında tartışma sürerken Jandarma Alay Kumandanı Binbaşı Ke­mal Bey bulabildiği askerlerle kalabalığı dağıttı.

Gericilere karşı direnen Celal Bayar

“Meşrutiyet İnkılabı’nı korumak için karşı önlem almak zorunluydu. Süleyman Nazif Bey’in yerine mektupçu olan Genç Türkler’den Hüseyin Siret Özsever’in de katıldığı aydın bir grup, şehir içinde si­lahlı bir protesto yürüyüşünde bulundu. İrticaya karşı yapılan bu gösterilerin anlamını anlayan yoktu. Herkes birbirine ne olduğunu soruyordu”. Bayar, devrimci gençlerin tepkisini bu sözlerle ifade ediyordu.

Başka bir gün de silahlı irticacı bir grup asker, İstanbul’dan Bursa’ya geldi. Jandarmalarla, aralarında bir karşılaşma oldu. Yine Binbaşı Kemal Bey’in dirayetiyle kan dökülmeden mesele yatıştırıldı.

Devrimci gençlerin toplandığı sırada Celal Bayar kürsüye gelerek: “Arkadaşlar, Meşrutiyet tehlikededir. Meclis tecavüze uğramıştır. Memleket bizden yardım bekliyor. Yarın sabah Askeri mal­zeme deposuna girerek askeri elbiselerimizi giyecek, silahlarımızı alacak, vatan ve Meşrutiyet hizmetine koşacağız” dedi.

Bunun üzerine İttihat ve Terakki, Bursa’da devrimi korumak üzere silahlı bir gönüllü askeri grup oluşturmaya karar verdi. İttihat ve Terakki içinde geniş bir propagandaya girişti. Bursa’nın ileri gelenleriyle, aydın gençlerinin ve bilim adamlarının bir kısmı o tarihte hâlâ İttihat ve Terakki’yi destekliyordu. Bayar’ın deyişiyle genç subaylar da hizmete ha­zırdı. Hatta Gönüllü Bölüğü’ne Celal Bayar bile er olarak katıldı.

Bursa Devrimci Taburu

Hareket Ordusu’nun ilerleyiş haberleri ve kumandanı Mahmut Şevket Pa­şa’nın telgrafları, her yerde olduğu gibi Bursa’da da bir ferahlık yarat­mıştı. İttihat ve Terakki örgütü, Şevket Paşa’nın telgraflarını Bursa’nın kalabalık yerlerinde, Ulucami’nin karşısındaki kahveler önün­de okutarak, dinleyenler üzerinde önemli etki bıraktı. Bu gelişmeler sonunda gericiler sinmeye, devrimcilerin de cesa­retleri yükselmeye başladı. Hatta Bursa Gönüllü Bölüğü’ne bile iş kalmamıştı. Bunun üzerine Bursa Bölüğü, İstanbul Hareket Ordusu’na katılmak için girişimde bulundu. Böylece Bursa bölüğü, Hareket Ordusu’nun emrinde, Mudanya’da isyanın Anadolu’ya yayılışı engelleme görevi yapmaya başladı. Bursa Bölüğü, İstanbul’dan her posta günü, vapur dolusu Mudanya’ya akın eden silahlı askerleri yakalayıp, Mu­danya Cezaevi’ne göndermişti. Hoca kıyafetinde asker kaçağı kırk kişi de yakalanıp Mudanya’da tutuklandı.

Bayar, o günleri şu satırlarla anlatır: “Bursa İttihat ve Terakki Cemiyeti gönüllülerine, üzerinde ‘Ya Hürriyet, ya mevt (ölüm)’ yazılı birer keçe külah hediye edilmişti. Başımızda hürri­yet sembolü külahlarımız olduğu halde törenle Mudanya’dan ayrıldık. Bursa’da büyük tezahürlerle karşılandık. Bölüğümüz, bir yüzbaşı ile üç teğmenin kumandasındaydı. Bu değerli subaylardan başka Redif çavuş ve onbaşıları da vardı. Bunlarla bölüğümüzü teşkil eden gönüllülerin isimlerini tam olarak hatırlayıp veremediğim için üzüntülüyüm. Şu kada­rını söyleyeyim ki, hepsi çeşitli meslek erbabından, vatansever insanlar­dı.”

Bursa, Kubilay gibi nice devrimci yetiştirmişti. Devrim şehidi Kubilay’ı andığımız şu günlerde, Celal Bayar ve arkadaşlarının mücadelelerini de saygıyla yadetmek istedim…

The post Kubilay’dan Celal Bayar’a Bursa’da aydın hareketi first appeared on Bursa Ansiklopedisi.

]]>
http://www.bursaansiklopedisi.org/content/kubilaydan-celal-bayara-bursada-aydin-hareketi/feed/ 0
Bursa tarihinin düşünen başı: Çekirge http://www.bursaansiklopedisi.org/content/bursa-tarihinin-dusunen-basi-cekirge/ http://www.bursaansiklopedisi.org/content/bursa-tarihinin-dusunen-basi-cekirge/#respond Sun, 04 Nov 2018 01:20:18 +0000 http://www.bursaansiklopedisi.org/?post_type=content&p=1545 Çekirge, Bursa’nın eski mahallelerinden biridir. Mahalle, aslında eskiden bir köy idi. Hatta 1912 tarihli vilayet zabıtlarına göre bile Çekirge, köy idi. Bugün merkez Osmangazi ilçesine bağlı bir mahalledir. Son 30-40 yıl öncesine kadar ufak bir köy olan Çekirge, bir zamanların Bursa’nın en lüks ve modern mahallelerinden biriydi. Çekirge artık o eski çekiciliğini yitirdi. Çekirge’deki konaklar,...

The post Bursa tarihinin düşünen başı: Çekirge first appeared on Bursa Ansiklopedisi.

]]>
Giriş

Çekirge, Bursa’nın eski mahallelerinden biridir. Mahalle, aslında eskiden bir köy idi. Hatta 1912 tarihli vilayet zabıtlarına göre bile Çekirge, köy idi. Bugün merkez Osmangazi ilçesine bağlı bir mahalledir. Son 30-40 yıl öncesine kadar ufak bir köy olan Çekirge, bir zamanların Bursa’nın en lüks ve modern mahallelerinden biriydi. Çekirge artık o eski çekiciliğini yitirdi. Çekirge’deki konaklar, kentin en modern sivil mimari örnekleri olduğu kadar, yeşillikler içinde olması, diğer bir çekici yanıydı. Önceleri bu mahalledeki camiye izafeten Hüdavendigâryada I. MuratMahallesi olarak anılmıştı. Nitekim Çekirge tümüyle Sultan I. Murat’ın vakıf köyüydü. Bugün merkez Osmangazi ilçesine bağlı bir mahalledir.

“Çekirge, Bursa tarihinin düşünen başı.

Sıcak sinesine yüzyıllarca çektiği insanları,

topal, kötürüm kabul etmiş, sağlam göndermiştir.”

Çekirge’nin Doğal Konumu

“Çekirge mıntıkası neojen devrine ait konglomera, marn, tatlı su kalkerleri, volkanik menşeli killer ve travertenlerden ibarettir. Bu oluşumlar karışık bir yapıya sahip olup, çeşitli faylarla katedilmiş durumdadır. Bu faylar boyunca Bursa şehri için çok önemli olan kaplıca suları çıkmaktadır. Ovanın kenarına yakın bir yerde meydana gelen bir fay (kırık) ile oluşumların güney kısmı çökmüş ve fay (kırık) boyunca muhtelif kısımlardan kaplıca kaynakları yeryüzüne çıkmıştır. Hararet derecelerine göre kaynakların yer kabuğunun 2000 m derinliğinden çıktığı kabul edilmektedir.” Çekirge’nin rakımı 210 metredir. 

Çekirge’nin kuruluşu

Çekirge’de Bizanslılar döneminden beri eski bir yerleşim yeri vardı. Pythia olarak anılan yerleşim yerinin Çekirge olduğunu tahmin edilmektedir. Kandes ise Caiseria kentini Çekirge’de lokaliz etmektedir. Menthon da Atrao antik kentini Çekirge’de lokaliz etmektedir. Ancak kaynaklardan anlaşıldığı kadarıyla, bu üç adın da Çekirge’de bulunan antik yerleşim alanı olduğu düşünülebilir. Caiseria adı, olasılıkla Roma döneminde taşıdığı bir addı. Ancak bu yerleşim alanı Tahtalı tarafında yer aldığı sanılmakta. Çekirge de bu yerleşim alanının bir mahallesi olmalıdır. Daha sonra yine aynı bölgede kurulan kasabanın adı Atroa olmalıdır. 8. yüzyıldan sonra ise bu kasabanın adı tarihten silinir. Bu tarihten sonra da, sadece kaplıcaların bulunduğu Çekirge bölgesinde kuruyan kasabanın adının Pythia olduğu anlaşılmaktadır. Bursa’nın fethine kadar da Çekirge’nin bu adını korudu düşünülmektedir.

Bugün Çekirge Caddesi’nin güneyinde yer alan mahalle, Bursa’nın en lüks ve modern mahallelerinden biridir. Buradaki konutlar, kentin en modern ko­nutları olduğu kadar, yeşillikler içinde olması, diğer bir çekici yanıdır.

Mahalle eskiden, Hüdavendigârve I. MuradMahallesi olarak anılmıştır. Nitekim köy tümüyle Sultan I. Murat’ın vakıf köyüydü. 1895 yılı salnamesine göre Hüdavendigâr köyü olarak anılmıştır.  Bu tarihte mahallede 180 hane yaşamaktaydı. Mahallede birçok kaplıca hamamı bulunmaktadır. Ayrıca Sultan I. Murat Hüdavendigâr’ın külliyesi ile Süleyman Çelebi’nin mezarı,LâmiÇelebi mescidi de bu mahallededir. Eskiden özellikle yaz mevsiminde, kaplıcalara gelen konuklar nedeniyle mahallenin nüfusu artmaktaydı. 1934 Yıllığı’na göre mahallede 17.000 m2’lik bir Çekirge Parkı vardı. Bugün semtte çoğunlukla Bursalılar ile Karadeniz göçmenleri yaşamaktadır.

Çekirge Adı Nereden Geliyor?

Kandes’e göre Çekirge adı Kaisareia’dan çıkmıştır. Bu kaplıcaların yakınında Dion tarafından dile getirilen ve onun söylediğine göre Bursa’nın çok yakınına inşa edilmiş küçük bir kent bulunmaktaydı. Burası Bursa şehrine çok yakın olduğu için ve denize giden yol üzerinde bulunduğundan kuşatmadan dönen haçlılar tarafından yağmalanıp talan edilmişti. İşte bu site belki de Kaisareia (Çekirge) idi. Bu öngörümü Kaisareia’nın ve Basilika’nın sadece eş anlamlılığı (sinonimliği) değil, bu yerleşim  biriminin  Türkçe  adı   olan   Çekirge de güçlendirmektedir.”

Ancak bugün Bursa’da Çekirge adına ilişkin başka bir söylence anlatılır. Çekirge Sultan adlı fakir bir adam, sabahtan akşama kadar hamamın kapısı önünde büzülüp girip çıkanlardan sadaka beklermiş. Günün birinde hamamdan çıkan bir kadın feryatlar koparmağa başlamış. Kulağındaki küpeleri kaybetmiş. Bütün hamam telâşa düşüp her yer, herkes aranmasına karşın küpeler bulunamamış. Bunun üzerine Çekirge Sultan kadına, “Yıkandığın kurnanın yanında ufak bir delik vardır, dökülen saçlarına sarılı olarak küpelerin oradadır” demiş. Gerçekten de hamamdaki kadınlar büyük heyecanla koşup küpeleri fakirin söylediği yerde bulmuşlar. Aslında bunun nedeni, hamama yıkanırken düşen küpelerin, suyun etkisiyle bu deliğin önünde kadar gelmesiydi.

Bu olaydan sonra Çekirge Sultan’ın kehaneti her taraftan duyulmuş, şöhreti o derece artmış ki, Sultan Murat’ın kulağına kadar gitmiş. Çekirge Sultan Padişâhın huzuruna getirilmiş. Sultan Murat kendisine doğru kapalı elini uzatarak, “Söyle bakalım, elimde ne var?” diye sorunca, adam şaşırmış. Düşünüp taşınmış, kellesinin uçurulacağını düşünürken, bir yandan da mırıldanmış: “Bir atlarsın çekirge, iki atlarsın çekirge, üç…” derken, sözünü bitirmemişti ki padişah elini açmış. Elinden bir çekirge atlamış. Bu olaydan sonra ünü daha da artan ve “Çekirge Sultan” lâkabı verilen bu kişi Padişah’ın baş müneccimi olarak da tayin edilmiş. Murad Hüdâvendigâr Türbesi’nin yanında Çekirge Sultan’ın mezarı vardır. İşte semte adını veren kişi bu ulu kişiymiş.

Çekirge’nin antik adı Pythia mı?

Çekirge’nin Bizans dönemindeki en yaygın adı Pythia idi. Bizanslılar döneminde Çekirge’de hamamlar yapıldığı bilinmektedir. Bu dönemde köye Pythiadenilmekteydi.

Sağlık Tanrısı da olan ‘Apollon’un yeri’ anlamına gelen bu sözcük, ılıcaların çoğuna verilen yaygın bir addır.  Aslında Anadolu’da birçok Pythia kenti vardı. Bunlardan Bityhnia’da en ünlü Pythia, Yalova’daki Termal idi. Buraya Therma adı da verilmekteydi. (Th. Corsten, Die Iİns. von Apameiaia und Pylai, Bonn 1987, s.140-157) Pylai veya Plai adlarıyla da anılır. Plai adlı bir yerleşim de, Karamürsel’in batısında bulunduğu Puetinger tablosunda yer almıştır.

Romalıların ihmal ettikleri açıkça görülen kaplıca suları, Bizans yöneticilerinin dikkatini çektiği için bu kaynakların yakınlarında hemen Pythia adında bir köy kurulur. Bu köyü Çekirge köyünde lokalize etmek yerinde olur. Byzantionlu Etien, Asya sıcak sularından söz ederken bu kaynaktan da söz ederken Dorylee’ninkinden de şöyle söz eder:

“Keza Bithynia’da da Pythia adı verilen ılıcalar vardır. Bunlar Bursa krallarına ait hamamlardır.”

Prukopius, bu hamamlardan söz ederken Pythia’nın Bursa’nın batısında bulunduğunu söylemez:

“Bithynia’nın Pythia adındaki bir yerinde sıcak su kaynakları vardır. Birçok kimse ve özellikle de İstanbullular burada hastalıklarını tedavi ederler.”

Bizans’ın ünlü yöneticileri gibi hükümdarları da bu ılıca sularını sürekli ziyaret etmişler ve gezileri bu sayede çok renklenmişti.

Ancak Prokonius’un sözünü ettiği ılıcaların Çekirge’deki ılıcalar olmayıp, Yalova Termal’deki ılıcalardır. Yine bazı kaynaklar bu köye Sotoropolisadı verildiğini de söyler. Texier de Strobilos/Storepolis adlı yerleşimin alanını, Çekirge’de olduğunu yazsa da, sayın Sencer Şahin’in yaptığı bir kazı sonucu, bu kentin Yalova yakınlarındaki Çiftlikköy ve Karakilise mevkiinde bulunduğu kesinlikle anlaşılmıştır. Burada yapılan kazılarda çıkan yazıtlar, kentin burada olduğunu göstermektedir. A.M. Mansel, Texier’in bu hataya, kaynak olarak aldığı Stpehanos Byzantios’un alıntısını hatalı çevirmesine bağlamıştır. Asıl metini ise Mansel şöyle çevirmiştir; “Keza Bithynia’da ılıcalar vardır. Bunlardan biri Pythia, diğeri ise Bursa’da olup Kıralı Ilıca adını taşımaktadır.” (A.M. Mansel, Yalova ve Civarı, İst. 1936, s.12; Th.Corsten, Die Ins. von Apameiaia und Pylai, Bonn 1987, s.115-140; S. Şahin, Bithynia İncelemeleri, Bonn 1978, s.97-119)

Yazarın burada sözünü ettiği kaplıcalar, olasılıkla Yalova’daki Termal Kaplıcaları idi. Ancak Çekirge hamamları da bir dönem çok ziyaretçi çekmişti. Bunlardan en önemlisi, 8. yüzyılda İmparator Leon, yüzyılın sonunda İmparatoriçe İren, oğluyla birlikte Çekirge hamamlarına gelmişti. Bu kaplıcalara Kırali denilmekteydi. (Kedrenos, Bonn baskısı, I, s.519; A.M. Mansel, Yalova ve Civarı, İst. 1936, s.12) 

Çekirge’nin antik adı Atroa mı?

Bursalı keşiş Menthon’a göre keşişlerin biyografilerini yazan yazarlar tarafından Çekirge yakınlarında Atroa denilen küçük şehir olduğunu yazmaktadır. Bu adı daha 8. yüzyılda tarihten silinmiş. Menthon’a göre Atroa şehrinin izlerini Misi’nin kuzeyinde görebiliriz. Bu site yükseklerde başlayıp tepelerin kuzeydoğu eteklerindeki amfi tiyatroya kadar yayılıyormuş.

Çekirge ile Misi-Kite/Ürünlü arasında azizlerin yaşamöykülerini yazan yazarlar tarafından 5 kasaba özel olarak belirtilmişti. Bu kasabalar Castulus, Merillos, Trapeza, Cabucome ve Messon (Misi) idi. Misi adı, günümüze kadar varlığını sürdüren tek kasabadır. Menthon’a göre Demirciköy’le birleşik olan arazisi, eski Atroa’nın önemli bir bölümünü kapsamakta. Burası kuzeye doğru uzanan, Karga Kafası’na (bugün Feurla Dede) uzanan yeşil ve verimli bir bölgeymiş. Burası manastırların birbirlerine çok yakın olduğu Olimpik bir bölgeydi.

Bazı kaynaklara göre I. Justinianus’ün devrinde Pythia (şimdi Çekirge) hamamları halka açıldı. Hatta Eski Kaplıca civarında yakın zamanlara kadar bulunan kalıntıların Pythia Sarayına ait olabileceği düşünülmekte. Burada muhteşem eğlenceler, ziyafetler verilirmiş. Böylece Bursa’ çok rağbet gören bir su şehri olmuş. Dört asır sonra, yani 913 de yedinci Porphyrogenete Konstantinos’un devrinde Bursa, suları sayesinde yeni bir revaç görmüş. Kiliseler, hamamlar, saraylardan başka halkın temaşalara olan zevkini tatmin için tiyatrolar yapılıp at yarışları alanları kurulduğu savunulmaktadır.

Çekirge’nin antik adı Kaisareia mı?

19. yüzyılın ortalarında bir süre Bursa’da yaşayan Rum yazar Kandes, Çekirge’nin antik dönemine ilişkin çok sayıda ayrıntı vermekte. Antik Yunan kaynaklarından ve kaplıcalarda bulunan bir kitabeden de yararlanarak anlattıkları son derece değerli. Ancak antik dönemde, Çekirge’de Bithynia’nın Kaisareia kentini lokaliz etmekte.

“Bursa’ya komşu olan Çekirge (Kaisareia)halkı da Hellenleştirilmiş barbarlardan değildi, onlar gerçek Hellenlerdi. Bu nedenle eğitimleri karakterleri, ev düzeni ve çalışkanlık konusunda Bithynia’nın diğer yerleşim alanlarından farklı idiler ve politikanın yanı sıra felsefe ile uğraşıyorlardı. Dion’un söylediğine göre diğer Hellenlerden geri kalmadıkları gibi bunlar arasında ilk sıraya yerleştiler. Ayrıca pek çoğu yurt dışına giderek büyük ve parlak bir ün elde ettiler. “Gözlemlerime göre şehirde sadece hitabette değil, felsefede de iyi ve değerli insanlar bulunmaktadır.”

Kandes’e göre Çekirge’nin antik dönemi

“Traianus’un ve Plinius’un  yazışmasında gördüğümüz gibi, Uludağ’ın eteklerinden kaynaklanan ve daha aşağılarda bulunan Bursa’ya sayısız fıskiyeleri ile ulaşan su kaynaklarının çokluğunun yarattığı imkanlar bu kentte yaşayan insanlar tarafından kent içine çeşmeler, hamamlar ya da kaplıcalar inşa etmek suretiyle kullanıldı ve bunların çevresini sütunlar üzerine kubbelerle çevrelediler. Dion; “Hamamlarda sütunlar üzerine inşa ettiğim kubbeler” demektedir. Atinalı Deipnosophest’in aktardığına göre kentin dışında Batı kesiminde bugünkü Çekirge semtinin yakınlarında bulunan doğal kaplıcalar antik dönemde bölge sakinleri tarafından biliniyor ve onlardan yararlanılıyordu. Bunlar kral kaplıcaları olarak    (Thermae   Basilicea)   adlandırılmaktaydı.”

“Stephanos Byzantios da bu kaplıcalardan şu ifadeyle söz eder: “Bithynia’da Basilika olarak adlandırılan Pythia kaplıcaları bulunmaktadır.”

“Bursalıların üç çatallı mızrağı ile taşları kırarak yerin derinliklerinden sular çıkaran Poseidon suyun içinden çıkan demir paralar üzerinde çıkmakta. Afrodit’in yeniden hayata dönüşünün anlatıldığı, tedavi gücünün tanrıları Asklepios ve Hygeia’nın yılan figürü ile birlikte yer alması, perilerinin bu kaynaktan alarak kaçırdıkları Hylas mitini ve son olarak bu sularda cinayet kirinden temizlenmiş olan Herkül’ü dikkate aldığımızda, eskiden beri insanların bu kaplıca sularını bildiklerini, tedavi amaçlı olarak kullandıklarını düşünebiliriz. Ayrıca Romalıların, Hıristiyanlığın ilk yıllarında hamamlara olan düşkünlükleri ve Romalılar tarafından bunların çok yaygın bir şekilde kullanıldıkları, her gün buraya herkesin bir kodrant (2-3 kuruş) karşılığında girdiği ve kadınlarla erkeklerin utanılacak bir şekilde düşüp kalkması ve cinsel ilişkiye girmesi görüntüleri hatırlandığında, kendiliğinden topraktan fışkıran bu sıcak suların Roma imparatorlarının zevke düşkünlüklerinin etkisi ve özenli bakımı dışında kalmamsın mümkün olmadığını anlarız. Belki de bundan dolayı “Basilika” adını almışlardı.”

“Bursa’da yapılan demiryolu çalışmaları sırasında Kara Mustafa Kaplıcası’nın yakınlarında Roma dönemine ait pek çok önemli yapı gün ışığına çıktı. Bu yapılar bize o dönemde kaplıcaların sahip olduğu değeri ispat etmektedir. Kalıntılar arasında bulunan bir kitabede imparator Vespasianus’un adı zikredilmektedir, fakat maalesef bu kitabenin bir bölümü ele geçmiştir. Ayrıca çok büyük boyutta menilerden ağzı açık bir denizkızı başı, bunun kaplıcalarda kullanıldığına tanıklık etmektedir. Kitabede adı geçen imparatorun, babasından sonra tahta geçen ve yukarıda gördüğümüz gibi Apamia halkının kaplıcaları adadıkları Traianus’un manevi oğlu Hadrianus olduğunu kabul edersek, bu durumda bu kral kaplıcaları Hadrianus’un harcamaları ile konsüllüğünün üçüncü yılında yani M.S. 120 yılında yapıldığı yada tamir edildiğini kabul edebiliriz.”

“Antik dönem hekimi Galenos’tan öğrendiğimize göre bu sıcak su kaynakları, sadece bir kaynaktan değil, birden çok noktadan çıkmaktaydı ve tedavi edici bir güce ve farklı bileşimlerinden dolayı değişik özelliklere sahipli. Tıpkı bugünkü gibi Bursa’dan 10 stadlık mesafede ya da 94,5 arşın uzaklıktaydı: “Bu sular yüksek derecede ısıya sahip olmasaydı tedavi edici herhangi bir termal güce de sahip olmayacaklardı. Bu suların özelliklerini herhangi bir kişinin deneyerek öğrenip değerlendirmesi daha doğrudur, çünkü hem bizim için nadir bulunma özelliğine sahiptir, hem de şehirden 100 stadlık mesafeden daha uzak bir yerde bulunmaktadırlar. Oysa Bursa’dakiler 10 staddan daha az bir mesafededirler.”

“Bizim Alliana mevkiinde topu topu sadece bir çeşit kaynağımız bulunmakta, oysa Bursa’da tedavi edici özelliklere sahip başka bir çeşit olan farklı bir su kaynağı da vardır.”

“Bursa’nın su perilerine tabi olalım,

Fakat siz de Pythialılar

bizden daha iyi olduğunuz için mutlusunuz

ve tüm diğer su perileri (Naiades) geliniz

Pythia ve Bursa’ya bizim su perilerimize katılın.”

“6. yüzyıldan kalma anonim bu şiirin yer aldığı yazıta göre su perileri Nereides ve Naiades bu kaynağın kristal zerrelerinde yuvalanmıştı. Bursa’da ve Pythia’da kalmak istemeyen diğer su perilerini buraya onların yanına gelerek, onlara tabi olmaya çağırmaktadır.”

Bu kaplıcalar için Leontios Scholastikos şu kitabeyi yazmış:

“Bu kaplıcaları hiçbir tereddüde yer olmaksızın Kral Kaplıcaları (Basilika) olarak adlandırmaktayız. Bu ismi, eskiler bunlara duydukları hayranlıklarının bir ifadesi olarak vermişlerdi. Çünkü bu kaplıcaların olağanüstü suyu ateşle ısıtılmıyor, kendiliğinden sıcak olarak fışkırıyor, ayrıca hamamlarda soğuk su da bulunduğundan suyu istediğin sıcaklık derecesine düşürebilirsin.”(Palatine Athologia/Anthologia (Saray Antolojisi), IX, 630)”

“Bu kaplıcalar söz konusu dönem içinde tedavi edici özellikleri konusunda büyük bir ün kazanmış olduklarından krallar da ziyaretçiler arasında yer almaktaydı. Gelenlerin kimisi tedavi olmak, kimisi de dinlenmek ve zevkini çıkarmak amacıyla bu kaplıcaları ziyaret etmekteydi. İmparator Konstantin Porphyrogenetos da 950 yılında kaplıcalar için Bursa’ya geldikten sonra, Patrik Polyeuktos’un patriklik tahtından indirilmesi konusunda, Kyzikos’un yöneticisi Theodoros’la anlaşır. Uludağ’ın keşişlerinin dualarını da kendisine bir destek olarak aldıktan sonra, yaklaşmakta olan ölümünü öğrenmesine rağmen, aynı yılın Eylül ayında kendini kaplıcaların sıcak sularına bırakır. Biraz sonra Bursa’da sıcak suların buharlarını görerek bunların içine atlar. Mitolojiye göre Herkül, Hylas’ı bulmak için oradan oraya dolaşırken, onun kaybından dolayı duyduğu üzüntüden kendisini burada avutmuştu. Ancak bu sular krala fayda sağlamadı ve üstelik onun ölümünü hızlandırdı. Bu ölüm de İstanbul’a dönüşünden kısa bir süre sonra gerçekleşti ve böylece ölümüne ilişkin olarak rahiplerin kehaneti doğru çıktı.”

Osmanlı Döneminde Çekirge

Çekirge tümüyle Sultan I. Murat’ın vakıf köyüydü. 1848 yılında 136, 1895 yılında 180 hane yaşamaktaydı. 20. yüzyıla kadar Hüdavendigâr köyü olarak anılmıştı.  Hüdâvendigâr unvanıyla anılan Sultan I. Murat; Orhan Gâzi’nin oğlu ve Osmanlı padişahlarının üçüncüsüdür. 1326 yılında Nilüfer Hâtun’dan dünyaya gelmiş, devrin en ünlü hocaları tarafından askeri ve idari konularda yetiştirilmişti. Babasının ölümü üzerine 1359 yılında tahta geçmiş, saltanatı süresince özellikle Balkanlar’da büyük zaferler kazanmış, Bulgaristan ve Sırbistan’ı Osmanlı topraklarına katmıştı. 1389 yılı Ağustos ayında yapılan Kosova Muhârebesi sonunda savaş alanını gezerken bir Sırplı tarafından şehit edilmişti.

Çekirge’nin gelişmesi, hamamların dışında, Sultan I. Murat Hüdavendigâr’ın külliyesi ile gerçekleşmişti. Sultan I. Murat, Çekirge’deki külliyesinde cami, medrese, imaret, hamam gibi pek çok eser yaptırmıştı. Hüdâvendigâr İmareti ve Külliyesi Bursa’da kurulmuş en büyük imaretlerden biridir. Sultan Murat, 1366 yılında inşasını başlattığı bu külliyenin giderleri için oldukça büyük bir bölgeyi vakıf alanı olarak ilan etmişti. Vakfiyesini de 1385 yılında düzenlemişti.

Mahallede birçok kaplıca hamamı bulunmaktadır. Kandes, 1850’li yıllarda Çekirge’deki evlerin tamamında, içinde mermer havuzları olan küçük yıkanma yerleri bulunduğunu yazmaktadır. Ayrıca bu mahallede, Karagöz ile Süleyman Çelebi’nin mezarı ileLâmiÇelebi, Hançerlioğlu mescitleri de vardı.

Çekirge’de olasılıkla dört farklı mahalle vardı. Bu yargıya, Çekirge’de bulunan bir cami ile üç mescitten varılmaktadır. Hüdavendigar Camii çevresinde Hüdavendigar Mahallesi, önceleri Hüsnügüzel yanında bulunan Hançerli Mescidi çevresinde Hançerli Mahallesi, Yenikaplıca yanında, Yusuf Ağa’nın yaptırdığı mescit çevresinde Kaplıca Mahallesi, Lamiiçelebi Mescidi çevresinde de Çarşı Mahallesi vardı.

19. Yüzyılda Çekirge

Bursa’ya gelen hemen hemen her gezgin mutlaka Çekirge’yi ziyaret eder. Özellikle Dr. Bernard’ın Bursa’da tedavi olması ve ardından Çekirge’deki tüm kaplıcaların sıhhi özelliklerini bilimsel yöntemlerle inceleyerek bir kitap yazması, Avrupa’da ünlenmesini sağlamıştır. 19. yüzyılda Çekirge yeniden keşfedildiği söylenebilir. 19. yüzyılda Çekirge’ye artan bu ilgi nedeniyle, kagir hamamların dışındaki büyük konakların da, turistik amaçlı hamam-otel olarak kullanmaya başlandığı görülür. Böylece Boyugüzel, Şifa, Yeşilyayla gibi hamam-oteller faaliyetlerine başladı.

19. yüzyılda Çekirge, zenginlerin bahçeli büyük konaklarda yaşamaya başladığı yıllar olmuştu. Bu yıllarda 100 kişinin yaşayabildiği büyük konaklar vardı.

Ahmet Vefîk Paşa Bursa’yı Çekirge’ye bağlayan yeni bir yol inşa ettirdi. Böylelikle Çekirge Bursa’nın bir mahallesi oldu. Şehrin içinde geniş bir yol açtı, Gemlik caddesi. Bu cadde alışveriş merkezinin kuzeyindeki bir Müslüman mezarlığını ikiye bölüyordu ve büyük doğu batı yoluna bağlanıyordu.

Bu konu ile ilgili bir hikayeye göre, Çekirge caddesini inşa etmek için Yürüten dedenin türbesinin yerini değiştirmek istemiş ve şehrin önemli kişilerini toplayıp türbeye gider, ve bağırmaya başlar : “Yürü, Ünlü baba, Yürü!” sonra kulağım türbeye dayar ve Ünlü baba toprak altında kalmak istemediği için yürüdü diye bağırır. Hemen sonra Türbeyi yıktırır ve sokağı açtırır. Türbe Ulu caminin hemen yakınındaydı. Efsane mi değil mi bilinmez, fakat bu hikaye gösteriyor ki durumun farkında idi ve halkı yatıştırmaya çalışıyordu.

Önceleri özellikle yaz mevsiminde, kaplıcalara gelen konuklar nedeniyle mahallenin nüfusu artardı. 1934 Yıllığı’na göre mahallede 17.000 m2’lik bir Çekirge Parkı vardı.

20. yüzyılın başından itibaren Bursalılar, hafta sonları ailece Çekirge hamamlarına gitmeye başladı. O zamanlar, Bursa’da ikilik üstü kapalı tirişkaarabalarıyla körüklü fayton arabaları vardı. Giderken de dolmalar, yumurta ve köfte gibi yiyecekler götürmek adetti. Böylece, hamamda hem yıkanır; hem de sefa yapılırdı. Özellikle kadınlar için eğlence olurdu. Bir tür pazar eğlencesi gibiydi.

Çekirge Sultan Hamamı adak hamamı olarak Bursalı kadınların sıklıkla gittiği ve  adaklar yapıldığı bir yerdi. Aileler, hamamı tümüyle kiralar, dışarıdan kimseyi almazlardı. Hamama gelen kadınlar müzik çalar, türkü söyler, oyun oynarlardı. Böylece, hamamda hem yıkanır, hem eğlenilirdi.

 Çekirge Sürgünleri

Bursa Osmanlı döneminde bir sürgün mekanı olarak kullanılmıştı. Ancak çok büyük hizmetçileriyle sürülen bazı önemli konuklar, ancak Çekirge’de ağırlanmaktaydı. Çünkü böyle yüzleri bulan insanın barındıracak konaklar Çekirge’de bulunmaktaydı. Nitekim 1851 yılında Cezayir’in ulusal kahramanı olan Emir Abdülkadir, Bursa’ya sürgün geldiğinde, 100 kişilik adamları ve hizmetçilerini alabilecek tek konağı Çekirge’de bulabildikleri için burada sürgün yaşamıştı. Emir Abdülkadir, Çekirge sürgünü yıllarında arazi alıp Avrupa’dan yeni tarım aletleri getirterek modern tarım teknikleri uyguladığı belgelerde yazmaktadır. Yine Libyalı şeyh Sunusü de Çekirge’de ağırlanmıştı.

Sultan Abdülhamit dönemindeyaygın biçimde uygulanan sürgünlerin önemli bir kısmının Çekirge’ye olduğu görülür. Çekirge’nin Sultan II. Abdülhamit döneminde bir sürgün mekanı olarak kullanıldığı görülmektedir.  Sultan Abdülhamit dönemindeçoğu sürgün olan Bursa valilerinin de başlıca görevleri, Bursa sürgünlerini gözetleyip Sultan’a bilgi vermekti. Vali olarak Bursa’ya sürülen eski Sadrazam Ahmet Vefik Paşa’nın kaldığı konut, bugün halen valilik konutu olarak kullanılan Çekirge yolundaki konaktı. 9 kez sadrazamlık yapan Said Paşa da muhtemelen bu konutta kalmıştı.

Çekirge sürgünleri içinde en ünlülerinden birisi, Sultan II. Abdülhamit’in damadı olan Kemalettin Paşa’ydı. 1908 yılına kadar Çekirge’de  sürgün yaşayanKemalettin Paşa, Gazi Osman Paşa’nın oğluydu. Sultan Abdülhamit’in kızı Naime Sultan’la evliydi. Kemalettin Paşa’nın, Sultan V. Murat’ın kızı Hatice Sultan’ı sevdiği ve Naime Sultanı Doktor Hakkı Şinasi (Arel) ile birlikte kakodilat enjeksiyonu ile öldürmek istediği dair jurnal üzerine Bursa’ya sürülmüştü.

O sırada tüm ülkede olduğu gibi Bursa’da da çok sayıda jurnalci vardı. Bu dönemin jurnalbaşısı ise Fehim Paşa idi. Fehim Paşa’nın gönderdiği sürgünlerle uğraşan Bursa’ya, tam bu sırada jurnalcibaşı Fehim Paşa’da sürgün gönderilir. Fehim Paşa da, kalacağı konutu seçmek ister. Sultan II. Abdülhamit, damadı Kemalettin Paşa ile ilişkiye girip kendisine karşı komplo kurmasından korkup evinin biraz uzak olması ister. Fehim Paşa, annesi, eşi ve çocuklarıyla birlikte, lândon arabasıyla Mudanya yolu ile Çekirge’ye gelir. Vali Tevfik Bey, Fehim Paşa’ya ev bulunana kadar geçici olarak Belediye konağında misafir edildi. Fehim Paşa, kendisine gösterilen evlerden hiç birini beğenmeyerek, Bursa’nın altını üstüne getirdikten sonra Çekirge’deki bir evi seçer.1908 yılındaki meşrutiyete kadar da bu evde kalmıştı.

Fehim Paşa oğlu ünlü ressam Eşref Üren’i (1897-1984) Bursa ziraat mektebine kaydettirmişti. Hatta Fehim Paşa, Çekirge’nin Harmancılar mevkiinde 25 dönümlük bir dut bahçesini 200 liraya satın alır. Belgelere göre bu araziyi, Corci Semakidi adlı bir yabancıdan almıştı.  Bu alış-verişin yapıldığı bu sırada; “Almanya’nın Balıkesir konsolosunun, Fehim Paşa’nın Çekirge halkından kurtuluş parası adı altında haraç topladığıma dair jurnallar yollamıştı. Meşrutiyet sonrasında Çekirge’den kaçmaya çalışan Fehim Paşa, Yenişehir’de yakalanıp bu kasabadaki gençlerce linç edilip öldürüldü.

İşgal Yıllarında Çekirge

Çekirge’de 19. yüzyılın sonlarında Çekirge taburu oluşturulduğu anlaşılmaktadır. 1897 tarihli belgelerde Çekirge Taburu’nun bulunmaktaydı. (KA, F/34, 1-2) 1909 tarihli bir arşiv belgesine göre yeni oluşturulan Emniyet-i Umûmiyye Polis Kumandanlığı’na Bursa Redif Alayı Çekirge Taburu Kumandanı Binbaşı Kemal Bey’in seçildiği anlaşılmaktadır. (BOA, DH.MUİ, Dos:120,Göm:37)

Çekirge Taburu’na da çok Çekirge ve çevresinden askerler almaktaydı. Çekirge Taburu, Balkan ve I. Dünya Savaşı’na katılmış, bu savaşlarda kahramanlık göstermişti. (BOA, Y..PRK.ASK, Dos:117, Göm:99) Çanakkale Savaşı’nda da 200 kadar Çekirge Taburu mensubu Bursalı şehit düşmüştü.

Kurutuluş Savaşı sırasında da Çekirge Taburu önemli hizmetlerde bulunmuştu. Yunan 6. Alay Savaş Grubu, Yaylacık-Demirci-Misi/Gümüştepe doğrultusunda Bursa savunma mevziinin güney kanadına yönelerek; Beşevler-Çekirge doğrultusunda saldırıya geçerek bu bölgedeki Türk birliklerini mevzilerinde eylemsiz bırakmak için çaba göstermişti.

Bu yıllara işgale karşı olan Bursalı liderlerle işbirlikçi liderler Çekirge’de oturmaktaydı. Örneğin İnegöllüzade Refet Bey ve Calal Bayar gibi Bursa’nın önemli isimleri yanında, Aziz Nuri gibi işbirlikçiler de o tarihte Çekirge’de  yaşamaktaydı.

Yunanlılar Ocak 1921’de Bilecik’ten 4000 Rum’u getirip şehirdeki Bursa’daki okullara yerleştirince, Çekirge’de Servinaz ve Batyan otelleri göçmen Hıristiyanlarla dolmuştu. (ATASE Arşivi, K.631,  D262. F.8)

The post Bursa tarihinin düşünen başı: Çekirge first appeared on Bursa Ansiklopedisi.

]]>
http://www.bursaansiklopedisi.org/content/bursa-tarihinin-dusunen-basi-cekirge/feed/ 0