define( 'WPMS_ON', true ); // True turns on constants support and usage, false turns it off. Olaylar - Bursa Ansiklopedisi http://www.bursaansiklopedisi.org Bursa hakkında her şey Fri, 30 Nov 2018 16:55:09 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.4.2 Bursa’nın Çevre Bilinci Tarihi http://www.bursaansiklopedisi.org/content/bursanin-cevre-bilinci-tarihi/ http://www.bursaansiklopedisi.org/content/bursanin-cevre-bilinci-tarihi/#respond Wed, 28 Nov 2018 22:12:04 +0000 http://www.bursaansiklopedisi.org/?post_type=content&p=1757 Bursa’daki çevre bilincinin daha Osmanlı döneminde başladığı görülür. Özellikle de “Hürriyet” yani Meşrutiyet sonrası dönemde Bursa’daki çevre bilincine, hem belediyenin hem de halkın duyarlığı olmaya başladığı görülür. Özellikle fabrikaların çevreye verdikleri zararlar konusunda çok duyarlı oldukları görülmektedir. Bursa, Dünya Sağlıklı Kentler Birliği’ne üye oldu. Yaz sonu için Bursa, Avrupa’nın çok sayıdaki belediye yöneticilerinin katılacağı büyük...

The post Bursa’nın Çevre Bilinci Tarihi first appeared on Bursa Ansiklopedisi.

]]>
Bursa’daki çevre bilincinin daha Osmanlı döneminde başladığı görülür. Özellikle de “Hürriyet” yani Meşrutiyet sonrası dönemde Bursa’daki çevre bilincine, hem belediyenin hem de halkın duyarlığı olmaya başladığı görülür. Özellikle fabrikaların çevreye verdikleri zararlar konusunda çok duyarlı oldukları görülmektedir.

Bursa, Dünya Sağlıklı Kentler Birliği’ne üye oldu. Yaz sonu için Bursa, Avrupa’nın çok sayıdaki belediye yöneticilerinin katılacağı büyük bir organizasyon hazırlığı içinde. Sağlıklı, yaşanabilir kentler üretmeyi hedefleyen Sağlıklı Kentler Birliği üyesi Bursa, birçok projeyi de yaşama geçirmek için çalışma yapıyor…


Bursa’daki çevre bilincinin daha Osmanlı döneminde başladığı görülür. Özellikle de “Hürriyet” yani Meşrutiyet sonrası dönemde Bursa’daki çevre bilincine, hem belediyenin hem de halkın duyarlığı olduğu görülür. 1930’lu yıllara kadar Bursa Ovası’nın tümüyle bataklıklarla çevrili olması, birçok ciddi hastalığın yayılmasına neden olmaktaydı. Bu nedenle özellikle Bursa Belediyesi’nin ilaçlama konusunda ciddi çalışmalar yaptığı görülür. Bu amaçla Belediye’de bir de geniş kadrolu bir daire bulunmaktaydı.

Tebhirhane olarak anılan daire, Bursa’da çevre sağlığı konusunda çalışmalar yapan kurumun adıydı. Özellikle o yıllarda, başta sıtma olmak üzere çok sayıda salgın hastalıktan çok iyi yapılan ilaçlama sayesinde kurtulabiliyordu. 1919 yılında, savaş yıllarında bile Bursa Belediyesine ait Sıhhiye ve Tebhirhane kadrosunda memur ve işçi olarak 17 kadrosu vardı. Bu tarihte yaklaşık 100 kişilik belediye kadrosunda 17 kişinin çevre konusunda görevlendirilmesi, çevreye verilen önemi göstermektedir. Çevre sağlığıyla uğraşan Tebhirhane’de görevli, iki araba ile dört görevli sürekli ilaçlama yapmaktaydı. 1926 yılında yaklaşık 8 bin parça eşya ile 23 kişi dezenfekte edilmişti. 30.975 çocuğa da aşı yapılmıştı.

Ancak kentin temizliğiyle sadece Tebhirhane değil, başka birimler de ilgilenmekteydi. Belediye Arşivi’ndeki belgelere göre, “tanzifat” adıyla anılan temizlik faaliyetleri de Bursa’da en yoğun çalışmaları oluşturmaktaydı. 1915 yılında Bursa’da 14 adet temizlik aracı olmasına karşın bunlar yetmediği için 16 yeni araba daha alınmış, diğerleri de tamir edilmişti. Belediye, temizlik işlerini yürütmek üzere, Bursa’da yaşayanlardan önemli miktarda temizlik vergisi almaktaydı.

Esnaf denetimi

Uğur Dündar, yıllarca TV’de sık sık yayınladığı programlarında bakkalların, kasapların nasıl halk sağlığını tehdit ettiğini “ifraş” ediyordu. Esnaf denetimi, belediye için öteden beri en önemli görevlerden biriydi. Osmanlı döneminde de açıkta satılan etler, ya da sağlıksız koşullarda üretilen yiyecekler konusunda çok ciddi takipler yapıldığı görülür. Sık sık ekmek ve simit satan fırınlara, şekerci, helvacı, kebapçı, kasap hatta gazoz dükkanlarına baskın yapılıp Kimyahane’de tahliller yapılmakta, sağlığa aykırı ürün üreten esnaflara çok büyük cezalar uygulanmaktaydı. Özellikle kasapların açıkta et satmamaları konusunda, Belediye meclis tutanaklarında oldukça yoğun karar bulunmaktadır. Bu kararlara uymayan çok sayıda esnafa da ceza verildiği görülür.

Çevre temizliği

Bursa’da çevre bilincinin de, Meşrutiyet döneminde geliştiği anlaşılmaktadır. Bursa’da öteden beri örgütsüz de olsa bir sivil oluşum, Meşrutiyetten sonra etkisini göstermişti. Özellikle fabrikaların çevreye verdikleri zararlar konusunda çok duyarlı oldukları görülmektedir. Nitekim 1911 yılındaki bir arşiv belgesine göre, Muradiye Mahallesi’nden Dimitri Vasiliyadis Efendi’nin nizama aykırı olarak açtığı ipek fabrikasının kurallara uygun tesis edilmesinin sağlanması istenerek, aksi takdirde kapatılması istenmişti. Yine bu fabrikanın çevreye zarar verdiği gerekçesiyle, mahallelinin bu fabrikanın kapatılması için yapılan şikayeti dikkate alınıp gerekli uyarılar yapılmıştı.

İpek fabrikalarında çıkarılan koza böcekleri, fabrikalar tarafından şehir dışında belirli yerlere gömülüyordu. Belgelere göre fabrikalardan çıkan ve öldürülmüş olan koza böcekleri Soğanlı köyü yakınlarıyla, Teferrüç’te açılan iki ayrı kuyuya gömülmekteydi. Ancak koza leşlerinin gömülen bölgelerde yaşayanlar tarafından da çeşitli şikayetlere neden olduğu görülür.

Döneminin belediyesinin, çevre konusunda bugünden daha duyarlı uygulamaları olduğu görülür. Nitekim bulaşık sularının cadde üzerine yada dışarıya döken ev ve esnafa da çok sayıda ceza kesildiği belgelerden anlaşılmaktadır. Özellikle yeni gelen göçmenlerin sularını dışarıya atması ya da su kullanımına ilişkin yanlış uygulamalarına kesilen cezalara sıklıkla rastlanıyor. Belediye kayıtlarında, sularını sokağa dökenlere, ürünlerden fazla ücret alanlara, yaya kaldırım işgallerine, fırıncı ve simitçilerin ürünlerinin pişirilmemesi veya düşük gramaj nedeniyle sayısız ceza kesildiği görülür.

Halkın temizliğine de önem veren dönemin belediyesi, parası olmadığı için yıkanamayan fakir kişiler için de iki hamam tahsis etmişti.

Debbağlar yani deri işleyen atölyeler, önceleri Çakırhamam ile Hisar arasındaydı. Şehir içinde kalan bu debbağhaneler, sağlık yönünden sakınca oluşturduğu için uygun yerlere nakli hakkında Sağlık Müdürlüğü’ne sürekli rapor sunulduğu belgelerden anlaşılmaktadır.

Kente gelen sebze ve meyvelerin çürümesi sonucu oluşan kirlilik de bazı sağlık sorunlarına ve salgın hastalıklara neden olmaktaydı. Bu konuda da Belediye arşivinde önlemler alınması konusunda oldukça yoğun belge vardır. Özellikle de Tahtakale’de sebze mezat yerindeki sebze pisliklerinin hastalıklara neden olduğu belirtilmektedir.

Belediye kararları arasında, baca temizliği önemli bir yer tutmaktadır. Bunun nedeni, o tarihte büyük ölçüde ahşap olan Bursa evlerinin, olası bir yangında büyük ölçüde tahrip olmasıydı. Bu nedenle fabrika ve konutların bacalarının sürekli temizlenmesi konusunda uyarılarda bulunuluyor, uymayanlara da ceza veriliyordu. Fabrikaların bacalarının ayda bir, esnaf bacalarının üç ayda bir ve evlerdeki bacaların, aşçı ve banyolardaki duman bacalarının da 6 ayda bir temizlenmesi istenmekteydi. Aksi durumda ceza verildiği görülür.

 

Su temizliği

Evden eve akan Pınarbaşı suyunun temizliği de halk sağlığı açısından çok önemliydi. Bu nedenle gazetelerde, halka bu konuda sürekli uyarılar yapıldığı görülür.

Osmanlı dönemi Bursa’sındaki en ciddi sorun içme sularına, lağım künklerinden gelen sızıntılar nedeniyle lağım karışmasıydı. Belediye Arşivi kayıtlarında, bu konuda oldukça yoğun şikayet bulunmaktadır. Fabrikaların lağımlarını dışarıya akıtmaları nedeniyle de hastalıklar olduğuna dair çok sayıda şikayete rastlanmaktadır. Örneğin Kayabaşı Mahallesindeki İslam ve Hıristiyan halkın, mahallelerindeki bir fabrikanın atıkları çevreye zarar verdiği gerekçesiyle topluca şikayette bulunduğu görülür. Yapılan bir araştırmada ise, sadece bir belgede geçen, Bursa’daki lağım karışmış yerlerin listesi şöyledir:

II. Murat Hamamı suyuna Demirkapı’da lağım karışmış. Uğurluoğlu Suyuna Şeyh Bahaeddin Efendi yolunda, Uğurluoğlu Suyu’nun Şehreküstü Mahallesi’nden Mantıcı Mahallesi’ne kadar lağım karışmış. Eski Hamam suyu da, Tekkemescit Mahallesi’ndeki Nalbant Mehmet’in evindeki mahzeniyle, İmam Ali’nin evinin mahzeninde lağım karışmış. Veledihabib Mahallesi’nde Tayyip Rıza Efendi’nin evine gelen Gökdere Suyu’na da lağım karışmış.

Kent içinde satılan ve bazı ürünler içine konulan karların temizliği ciddi eleştirilere konu olmuştur. Uludağ/Keşiş Dağı’ndan çuval vs. içinde hayvan sırtında uzun yoldan geldiği, buradan da elden ele dükkanlara götürüldüğü gerekçesiyle kar ve buzların temizliği tartışılmıştı. Karların kirli bezlere sarılarak sağlıksız bir şekilde meşrubat ve dondurmalarda kullanılması, temizlik açısından tehlikeli görüldüğü Belediye Encümeni tarafından karar alınmıştı.

Ağaç ve ormana ilgi

Uludağ’ın şehre bakan tarafında; Sorgun ve Kaplıkaya, batıda Çongara’ya kadar olan bölgede dağda ağaç ekimi ve korunması için çalışmalar yapılmış, ormanın koruması için korucular tayin edilmişti. Bir anlamda, ülkemizde ilk doğal parkı 1908 yılında oluştuğu bu belgelerden anlaşılmaktadır. Hatta ormanı korumak üzere korucular için baraka ve çadırlar konulmuş, orman alanı tel örgüyle koruma altına alınmıştı. Sayısız belgede, Bursa’nın bu ormanlarını korumak için alınan bu kararlar, Yeşil Bursa’nın 20. yüzyıla kadar varlığını sürdürmesine neden oldu. Ancak son 50 yılda Yeşil Bursa’yı beton yığınına çevirdik…

Belediye’nin, kent içinde ve özellikle de yol kenarlarına ağaç dikme konusuna da Meşrutiyet yıllarından sonra özel önem gösterdiği anlaşılmaktadır. Özellikle Mudanya yolu üzerinde dikilen ağaçlara çok önem verilmişti. Reşadiye Mektebi önünden Çekirge’ye, Muradiye istasyonu ve Gazhane’den Demirtaş istasyonu, Ulucami, Maksem ve Çakırhamam’dan Tophane Bahçesine kadar olan tüm bu yollarda akasya ve çınar ağaçları dikilmişti. Ne yazık ki bu ağaçlardan günümüze bir tek bile kalan yok…

Mudanya demiryolunun her iki yanında imtiyaz sahibi yabancı şirketin tasarrufuna verilen, terk edilen arazi içindeki ağaçlar kesilmesi de Bursa’da çok büyük tepkilere neden olmuştu. Bursa’nın ağaçları, özellikle yaşlı çınar ağaçlarının korunması için 1960’lı yıllara kadar çok duyarlı olunduğu gazete haberlerinden anlaşılmaktadır.

Umumhane’de sağlık kontrolü

Bazı salgın hastalıkları, hayat kadınları yüzünden yayıldığı gerekçesiyle Belediye’nin, Atpazarı’ndaki genelevi ve fahişeleri düzenli olarak sağlık kontrolünden geçirdiği belgelerden anlaşılmaktadır. Belgelerde genelev/umumhanelerin teftişine dair sıkça bilgilere rastlıyoruz. Bir belgede ise Umumhanelerin ve fahişelerin hükümetçe sürekli göz önünde bulundurulması gerektiğine dair Sağlık Müdürlüğü’nün yazısı yer almaktadır. Bir başka belgede de fahişelerin, 15 geceyi aşkın süre hastanede kaldıkları anlaşılmaktadır.

Bazen de Madem Gusta’nın yaptığı gibi, Atpazarı dışında ayrı bir genelev açınca, Belediye hemen burasını da kontrol altına almıştır. Sağlık kontrolünden geçmemiş kadınlarla erkeklerin birlikte olmaları engellenmeye çalışılmıştır. Nitekim Atpazarı Mahallesi’nde, bilinen yerler dışında, hayvan pazarının başka bir yere taşınmasıyla çevresinde hemen fahişe evleri kurulmuştu. Sağlıksız ortamlardaki bu fahişe evleri, derhal hükümet emriyle kaldırılmıştı.

Çevre sağlığı için umumi tuvaletler de önemli bir yer tutmaktaydı. Belediye arşivindeki belgelerde, umuma ait tuvaletler konusunda çok duyarlı olunduğu görülür. Halk da bu konuda çok bilinçliydi. Nitekim Veziri Mahallesi’ndeki umumi helalar, çevreye verdiği zarar nedeniyle mahallelinin şikayetine neden olmuştu. Bazı raporlarda da umumi helaların durumunun kötü olduğu anlaşılmaktadır.

Bursa’nın çevre bilinici tarihi

Bursa’da doğa sevgisinin geçmişi çok eskidir. Cumhuriyetin ilk yıllarında çevreye zarar veren Reji İdaresi’ne bağlı tütünlerin sağlıklı yerlere taşınmaya çalışıldığı görülmektedir.

Yine tarihi eserleri koruma bilinci de eskidir. Nitekim Bursa’da tarihi eserlere zarar verenlere yönelik çok sayıda şikayet vardır. Özellikle de kale taşlarının çalındığına dair birçok şikayetler bulunmaktadır.

Eski Bursa Belediyesi’nin, günümüzden bile daha etkili olarak sağlık ve çevre konularına duyarlı olduğu görülür. Belediye Arşivi kayıtlarında, yaya kaldırımı ihlalleri karşısında yüzlerce ceza kesildiğine dair belgeler vardır. 1925 yılında, Belediyenin kestiği bazı cezalar ve ceza bedelleri şöyledir: Gece fenersiz yol alan faytona 250 kuruş, ruhsatsız ev yapana 100 kuruş, fazla ücret isteyen faytoncuya 250 kuruş, yaya kaldırımı işgal eden kahveciye 250 kuruş, arabasını cadde üzerinde terk eden kişiye 100 kuruş, ehliyetsiz araç süren kişiye 500 kuruş.

1950 yılından sonra kapitalizmin azgın dişleri arasında kalan Bursalılar, bu eski duyarlılıklarını yitirdi. O tarihten bu yana yaşananlar sonucu, “Yeşil Bursa”dan “Beton Bursa”ya döndük. Daha acısı ise bugün Bursalılar bu sürecin farkında bile değil…

The post Bursa’nın Çevre Bilinci Tarihi first appeared on Bursa Ansiklopedisi.

]]>
http://www.bursaansiklopedisi.org/content/bursanin-cevre-bilinci-tarihi/feed/ 0
Kubilay’dan Celal Bayar’a Bursa’da aydın hareketi http://www.bursaansiklopedisi.org/content/kubilaydan-celal-bayara-bursada-aydin-hareketi/ http://www.bursaansiklopedisi.org/content/kubilaydan-celal-bayara-bursada-aydin-hareketi/#respond Mon, 05 Nov 2018 21:07:41 +0000 http://www.bursaansiklopedisi.org/?post_type=content&p=1639

Bursa Öğretmen Okulu’ndan mezun olup Menemen’de yedek askerlik yapan Kubilay, bir gurup Cumhuriyet karşıtı kişi tarafından şehit edilmişti. Devrim şehidi Kubilay onuruna Uludağ Üniversitesinde anlamlı bir anıt yapıldı. Bu Cumhuriyet öğretmenini yetiştiren Bursa, her zaman gerici girişimlere karşı ciddi tepkiler göstermişti. Bursa’nın yetiştirdiği bu devrimci aydınlardan biri de Celal Bayar’dı…

31 Mart Olayı’nda Bursa

13 Nisan 1909 tarihinde, Meşrutiyet’e karşı İstanbul’da başlayan Türk tarihindeki ilk gerici ayaklanmanın önemli ölçüde Bursa’ya da yansındığını görmekteyiz. Bu tarihte Bursa’daki İttihat ve Terakki örgütünün lideri olan Celal Bayar, anılarında şunları yazar:

“Sabahleyin İstanbul’da başlayan herhangi bir olay, akşamüstü Bursa’da halk arasında yayılırdı. 31 Mart Vakası da aynen böyle ol­muştu. Herkes heyecanlıydı. Demek ki, devamlı surette artan parti kavgaları, siyasi ihtiras, kar­deş kanı dökecek kadar şiddetlenmişti”.

Bursa Mev­levi Şeyhi Şemsettin Efendi’nin oğlu Burhanettin Türe’ye göre 31 Mart isyanı gençleri endişeye düşürmüştü. Sultan Abdülhamit taraftarlarını ise sevindirmişti. Celal Bayar’a göre Bursa’da da kısmen bir irtica tehlikesinden söz konusuydu: “İrtica, maddi ve manevi kuvvetiyle, diğer yerlerde olduğu gibi Bursa ve çevresini de sarmıştı”.

31 Mart döneminde Bursa’daki en önemli gerici ayaklama, daha çok Orhaneli, Yenişehir ilçelerinde ortaya çıktı. Orhaneli’nde kurulan ‘İttihat-ı Muhammedi Cemiyeti’nin üyelerinden Derviş Vahdeti’nın arkadaşı Necati adında biri, ilçe halkımı, birkaç memur ve öğretmen ile halktan bazı kimseleri ayaklandırmaya kalkıştırmıştı.

14 Nisan 1909 günü Bursa’da büyük bir gösteri yapıldı. Büyük bir kala­balık, ellerindeki yeşil bayraklarla postaneyi basarak 31 Mart ayak­lanmasını desteklediklerine dair telgraflar çekti. Ellerinde yeşil bayrak­larla binlerce kişi telgrafhane önünde toplandı. Meclise ve Derviş Vahdeti’ye telgraf çekerek İstan­bul’daki asilerle birlik olduklarını göstermek istemişlerdi.

31 Martta gericilere karşı savaşmak için askere yazılanlar

Bursa’da çok sayıda aydın subay bulunuyordu. Halkın kültürlü kısmı ile aydın kimseler, vatansever bir düşünce ile inkılapçıları tutuyordu. Birtakım yobazlar da halkı baştan çıkarmak için ellerinden geleni esirgemiyordu. 31 Mart günlerinde camilerde, halk yığınları arasında didişmeler, kavga­lar devam ediyordu. Ulucami’de cahil bir vaizin irticayı körükleyen sözlerine karşı, Öğretmen Okulu Müdürü Mudanyalı Niyazi Efendi ile bir öğretmen arkadaşı­nın karşılık vermesinden dolayı ‘cemaat’ birbirine girmişti.

Kabasakal Mehmet Paşa

Meşrutiyet’in ilanı sırasında, baskıcı dönemin devlet adamlarının uğradıkları akıbetten kendini koru­mak isteyen Kabasakal Mehmet Paşa da özel bir vapurla İstanbul’dan kaçmak zo­runda kalmıştı. Mehmet Paşa’nın Mudanya’ya geldiği işitilir işitil­mez halk, intikam dolu duygularla aleyhine ayaklanmış, Paşa, he­men devrimci gençler tarafından yakalanmıştı. Paşa, Bursa’da Tümen karargahında birkaç gün göz hapsine alındıktan sonra Orhaneli ilçesine sürgün edilmişti. Burada bulunduğu sırada bu eski yaver, 31 Mart Vakası’nı hazırlayan koşulların etkisiyle, kendisi için bir gelecek devri olan Abdülhamit Rejimi’nin geri geleceği ümidine kapılmış, yakınla­rına bu yolda telkinlere başlamıştı. İstanbul’da askeri isyanın başla­dığını işitince de harekete geçmişti.

Abdülhamit’in özel yaveri ve en sadık ‘hafiyelerinden’ süvari generali Kabasakal Mehmet Paşa, 31 Mart olduğu sırada Orhaneli’nde sürgün bulunuyordu. Bu kişi, Bursa köy ve kasabalarında halkı kışkırtarak, şeriat istediklerine dair belge mühürleterek, Meclis’e göndermek üzere Derviş Vahdeti’ye gönderen Mehmet Kemal’in bu suçu nedeniyle Divanı Harbi’de yargılanıp üç yıl sürgün edildi.

İsyancılar

31 Mart olayı İstanbul’da duyulunca, İttihadı Muhammedi’nin örgütlediği bir grup, Ulucami’den bir bayrak alarak tekbirlerle Osman Gazi’ye gidip dua etmişti. Kemalettin adlı kişi bu grubun başındaydı. Hatta isyancılar, Tophane’deki topları ele geçirip ayaklanmayı tüm halka ilan etmek için top atmaya kalkışmışlardı. İsyancılar Hükümet Konağı’na gelip memurları sarık sardırmaya kalkışmışlar, daha sonra telgrafhaneye giderek Kemalettin ve Müderris Hoca Bekir adlı kişiler Volkan gazetesine ve Meclisi Mebusan’a yüz elli bin kişi ile hazır olduklarına dair bir telgraf yolladı. Volkan gazetesine göre halk: “Yaşasın Şeriat-ı Ahmediye” haykırışlarının ayyuka çıkararak telgrafhane önüne sancaklarla gelip tüm beldenin teşekkürlerini sunmuşlardı.” (16 Nisan 1909)

Celal Bayar

Bir grup hoca ve şeyhlerin katıldığı topluluk, Os­man ve Orhan Gazi türbelerinin bulunduğu Tophane Meydanı’nda toplanmışlar, durmadan ‘tekbir’ getiriyordu. Başlarında da Hafız Hakkı adında biri, top ateşiyle isyanı halka du­yurmak ve kutlamak için, alanda bulunan Belediye emrindeki Ra­mazan topunu ele geçirmeye çalışmıştı. Topçu ile hoca arasında tartışma sürerken Jandarma Alay Kumandanı Binbaşı Ke­mal Bey bulabildiği askerlerle kalabalığı dağıttı.

Gericilere karşı direnen Celal Bayar

“Meşrutiyet İnkılabı’nı korumak için karşı önlem almak zorunluydu. Süleyman Nazif Bey’in yerine mektupçu olan Genç Türkler’den Hüseyin Siret Özsever’in de katıldığı aydın bir grup, şehir içinde si­lahlı bir protesto yürüyüşünde bulundu. İrticaya karşı yapılan bu gösterilerin anlamını anlayan yoktu. Herkes birbirine ne olduğunu soruyordu”. Bayar, devrimci gençlerin tepkisini bu sözlerle ifade ediyordu.

Başka bir gün de silahlı irticacı bir grup asker, İstanbul’dan Bursa’ya geldi. Jandarmalarla, aralarında bir karşılaşma oldu. Yine Binbaşı Kemal Bey’in dirayetiyle kan dökülmeden mesele yatıştırıldı.

Devrimci gençlerin toplandığı sırada Celal Bayar kürsüye gelerek: “Arkadaşlar, Meşrutiyet tehlikededir. Meclis tecavüze uğramıştır. Memleket bizden yardım bekliyor. Yarın sabah Askeri mal­zeme deposuna girerek askeri elbiselerimizi giyecek, silahlarımızı alacak, vatan ve Meşrutiyet hizmetine koşacağız” dedi.

Bunun üzerine İttihat ve Terakki, Bursa’da devrimi korumak üzere silahlı bir gönüllü askeri grup oluşturmaya karar verdi. İttihat ve Terakki içinde geniş bir propagandaya girişti. Bursa’nın ileri gelenleriyle, aydın gençlerinin ve bilim adamlarının bir kısmı o tarihte hâlâ İttihat ve Terakki’yi destekliyordu. Bayar’ın deyişiyle genç subaylar da hizmete ha­zırdı. Hatta Gönüllü Bölüğü’ne Celal Bayar bile er olarak katıldı.

Bursa Devrimci Taburu

Hareket Ordusu’nun ilerleyiş haberleri ve kumandanı Mahmut Şevket Pa­şa’nın telgrafları, her yerde olduğu gibi Bursa’da da bir ferahlık yarat­mıştı. İttihat ve Terakki örgütü, Şevket Paşa’nın telgraflarını Bursa’nın kalabalık yerlerinde, Ulucami’nin karşısındaki kahveler önün­de okutarak, dinleyenler üzerinde önemli etki bıraktı. Bu gelişmeler sonunda gericiler sinmeye, devrimcilerin de cesa­retleri yükselmeye başladı. Hatta Bursa Gönüllü Bölüğü’ne bile iş kalmamıştı. Bunun üzerine Bursa Bölüğü, İstanbul Hareket Ordusu’na katılmak için girişimde bulundu. Böylece Bursa bölüğü, Hareket Ordusu’nun emrinde, Mudanya’da isyanın Anadolu’ya yayılışı engelleme görevi yapmaya başladı. Bursa Bölüğü, İstanbul’dan her posta günü, vapur dolusu Mudanya’ya akın eden silahlı askerleri yakalayıp, Mu­danya Cezaevi’ne göndermişti. Hoca kıyafetinde asker kaçağı kırk kişi de yakalanıp Mudanya’da tutuklandı.

Bayar, o günleri şu satırlarla anlatır: “Bursa İttihat ve Terakki Cemiyeti gönüllülerine, üzerinde ‘Ya Hürriyet, ya mevt (ölüm)’ yazılı birer keçe külah hediye edilmişti. Başımızda hürri­yet sembolü külahlarımız olduğu halde törenle Mudanya’dan ayrıldık. Bursa’da büyük tezahürlerle karşılandık. Bölüğümüz, bir yüzbaşı ile üç teğmenin kumandasındaydı. Bu değerli subaylardan başka Redif çavuş ve onbaşıları da vardı. Bunlarla bölüğümüzü teşkil eden gönüllülerin isimlerini tam olarak hatırlayıp veremediğim için üzüntülüyüm. Şu kada­rını söyleyeyim ki, hepsi çeşitli meslek erbabından, vatansever insanlar­dı.”

Bursa, Kubilay gibi nice devrimci yetiştirmişti. Devrim şehidi Kubilay’ı andığımız şu günlerde, Celal Bayar ve arkadaşlarının mücadelelerini de saygıyla yadetmek istedim…

The post Kubilay’dan Celal Bayar’a Bursa’da aydın hareketi first appeared on Bursa Ansiklopedisi.

]]>
http://www.bursaansiklopedisi.org/content/kubilaydan-celal-bayara-bursada-aydin-hareketi/feed/ 0
Türkiye’nin İlk Dokuma Atölyesi Tekkede Kuruldu http://www.bursaansiklopedisi.org/content/turkiyenin-ilk-dokuma-atolyesi-tekkede-kuruldu/ http://www.bursaansiklopedisi.org/content/turkiyenin-ilk-dokuma-atolyesi-tekkede-kuruldu/#respond Sun, 04 Nov 2018 18:57:01 +0000 http://www.bursaansiklopedisi.org/?post_type=content&p=1598

Giriş

Bursa, ülkemizin, hatta dünyanın en eski ve en önemli tekstil sanayi merkezlerinden biri. Bursa’da Bizans döneminden bu yana ipek böcekçiliğinin yapıldığı bilinmekte. Ancak, ipeklerin işlenip kumaş yada havlu olarak üretime ne zaman ve nasıl geçtiğine ilişkin bilgilere sahip değildik. Oysa artık bu biliye sahibiz. Bursa Kadı Sicillerinde rastladığım bir belgede, Bursa, dolayısıyla ülkemizdeki dokuma sanayi, dinsel bir kurum olan bir tekkede başlamış…

Türkiye’de ilk dokumacılık bir tekkede başladı

Türkiye’de ilk yün, pamuk ve ipekli dokumacılığı; 853/1437 yılında, Bursa’da başladığı, bulduğumuz bir belgeden anlaşılmaktadır. Bu belgeye göre Karanfillibayır bölgesinde kurulan Üçkuzular Tekkesi’nin hareminde ilk dokuma sanatı gelişmiş. Bu aile, daha sonra da burada dokuma sanatını geliştirmiş. Belgeye göre dokuma sanatını, Buhara’dan Bursa’ya göç eden Şeyh Seyfeddin, Açıkbaş Mehmetve Ali adlı kardeşlerin getirdiği yazılmaktadır.

Şeyh Seyfettin’in 1447’de ölmesiyle, kızı Dürriye Hanım’ın tekkenin hareminde, annesi Zehra Hatun’un öğretmesiyle dokuma sanatı Bursa’da başlamış… 1591 yılında ise dokumacılığı, bir sanat ve ticaret haline getiren, yine aynı aileden Hürmüze Hatun olmuş. Üçkuzular Türbesinde yatan Hürmüze Hatun’un, Şeyh Muhittin’den olan Ömer, Abdi, Mustafa, Abdurrahman ve İbrahim adlı çocukları da bu türbede yatmakta…  Önceleri bez, yaygılık, örtülük, elbiselik yapılmaktaymış.

Belgeye göre önceleri pazara sunulmayacak genişlikte olmayan bu sanat, ancak mahalle içinde yaygınlaşmış. 1591’da Hürmüze Hatun, Bursa’nın Veledienbiya Mahallesinde, Bursa’nın ünlü şeyhlerinden Muhittin Bursavi ile evlendikten sonra, kendi neslinden yadigarı saydığı bu sanatı geliştirmek üzere öğrenci yetiştirmeye başlamış. Böylece halk arasında yaygınlık kazanmış. Yünden ve pamuktan üretilen ipekli ve yünlü kumaşlar, tüm ticaret yaşamında büyük ilgi görmeye başlamış. Kızlarıyla birlikte yetiştirdiği öğrenci adedi 20’yi bulmuş. Belgeye göre böylece Hürmüze Hatun, dokumacılığın kurucusu olarak adı anılmış.

İlk dokuma tezgahı:

853/1437 yılında Karanfillibayır bölgesinde kurulan Üçkuzular Tekkesi’nin hareminde ilk dokuma sanatı gelişmiştir

İlk fabrika:

Fransız Glaizal'ın ailesine ait

Kuruluş Yılı:

1831-1834

Bursa’da ilk fabrika ne zaman kuruldu?

Bursa’da ipekçilik sanatı çok eskilere dayansa da, bunun bir sanayi olarak sürdürülmesi ancak 19. yüzyıla gerçekleşmiştir.

Bursa’daki geleneksel üretimden makineleşmeye geçilmesi, öncelikle teknoloji ve sermayeye gereksinim duymaktadır. Bu sermaye de dışarından gelmiştir. Yabancılar sadece sermaye değil, teknoloji de getirmiştir. 1830’lu yıllarda Avrupalı tüccarlar, işgücünün ucuzluğu nedeniyle Bursa’da yatırım yaparak, ipek sanayiinin kurulmasını sağlamıştır.

Bursa’da üretilen ipeğin başlıca pazarı İngiltere ve Fransa idi. Bursa’da yaşayan yabancı ipek tüccarları, Bursa’da üretilen ipekleri, Avrupa’daki fabrikalarında işlemek üzere satın alıyordu. Ancak 1831-1834 yıllarında Lyon’da başlayan grevler dalgası nedeniyle Avrupalı fabrikatörler, Avrupa’daki teknolojiyle üretim yapan fabrikalarını Bursa’da kurmaya başladılar.

Bursa’da ilk ipek fabrikasını, 1833 yılında Fransız Glaizal ailesi kurdu. Bu tarihe kadar ipek üretimi evlerde ve mahallerde, el ve ayakla çalışan mancınıklarla yapılmaktaydı.

Gündüz Ökçün’e göre Bursa’da ilk fabrika, 1833 yılında Konstan Bay tarafından açılmış. Daha sonra 1843 yılında, Boduryan Akpos ve Karnik’in yaptırdığı fabrikalar açılmış.

Fabrikalar bir yıl sonra yanmasından sonra Falkeisen, Henry et Daniel Muralt fils et Cie isimli bir İsviçre firması ile ortak olarak 1845 yılında ikinci fabrikasını kurmuş. Goudard isimli bir Fansız ipekçinin işçileri eğitmesi sonucunda ilk sezonun sonunda Falkeisen ve ortakları Lyon’a ihracat yapmayı becermişler. O yıllarda çalışanların çoğunu oluşturan Hıristiyan azınlıklar, fabrikanın açılmasına karşı koydularsa da Falkeisen, Bursa piskoposunu fabrikaya davet edip, “fabrikayı takdis ettirdikten sonra” direniş sona ermiş. Daha sonra Osmanlı Ermenisi Boğos Bilezikçi ve damadı Agop Düzoğlu, İtalya’dan getirttikleri ve yaklaşık 150 çıkrık kapasiteli bir filatür fabrikası kurmuş. Bu noktada ilginç olan Bilezikçi ve Düzoğlu’nun, 1843 yılında Bursa’da Mizan-ı Harir Mukataası’nın mültezimi olmalarıdır. İki eski mültezimin kurdukları fabrikalarda çekilen iplik önceleri Hereke’deki saray için üretim yapan dokuma fabrikasına satılıyordu.

Bursa’da ilk yerli girişimciler

Bursalı dokumacılar da, yabancıları taklit ederek kendi fabrikalarını kurmayı denemişler. Bursa ipekçi esnaf loncasının tekeli nedeniyle, İstanbul’da ipek çekme tekniğinde yapılan gelişmelere önceleri izin vermemiştir. Bunun üzerine, taş pedalla üretim yapmak üzere Bursalı dokumacılar para toplayıp yedi mengehane kurarak, ilk teknolojik gelişmeyi sağladı.

Böylece, daha önce bazı dokumaları perdahlamak üzere İstanbul’a götürülmesine son verildi. 1815 yılında Bursalı kumaşçılar, Padişaha başvurarak, taş makinesi ihracı için ferman istemiş ve Sultan tarafından da onay alınması İstanbullu işletmelerin tepkisene neden olmuştu. Çünkü Mahmutpaşa civarında bu tarihte taş makineler yapılmaktaydı. Bu olay üzerine Sultan’a dilekçeyle başvuran İstanbullu kumaşçıların tepkisi nedeniyle Sultan, Bursalılara sadece bir taş makine ihracı için izin vermiş.

1846 yılında da bu makinelerin tamir görmesi için izin verilmiştir. 1844 yılında Fransa’dan gelen bir ipekçi ustası, Bursa’da bir ipek atölyesi kurmuş ve yeni tarz ipeğin nasıl çekileceğini göstermeye başlamış.

Yine 1840’lı yıllarda da, İsmet Paşa adında eşraftan bir kişi, dokuma makineleri ve Avrupa tarzını getirmeye çalışmış. İsmet Paşa, bir süre evinin yanında bu fabrikayı kurmuş ve İtalyan modeliyle bir düzine makineyle üretime geçmiş. Bir İtalyan’ı bile işe almasına karşın yerli zenaatkarı çalıştıramamış. Beş yıl Avrupa ipeklilerinin taklitlerinin üretimi denemesi başarısızlıkla sonuçlanmış.

Kapitilasyonlar Bursa sanayisini çökertti

1838 yılında önce İngiltere, ardından diğer Batı devletleri ile imzalanan ticaret anlaşmaları Osmanlı Devletini bir çeşit açık pazar haline getirmişti. İthal gümrükleri yüzde 3 ile dondurmuş olmasına karşın, Osmanlı Devleti dışarıya sattığı mallara yüksek gümrükler uygulayabiliyordu. Örneğin Bursa ipeğinden yüzde 5’ten yüzde 22’e kadar, ortalama yüzde 10-15 oranında ihraç vergisi alınırken, yabancılar sadece yüzde 3 gümrük ödemekteydi. Bu durum da yerli üreticiyi, Avrupalı üreticiler karşısında savunmasız, hatta haksız bir rekabete bırakıyordu.

Emperyalizmin Türkiye’yi etkisi altına almadan önce, Bursa’daki ipek sanayi Türklerin elindeydi. Azınlıklara ait ipek tezgah sayısı çok azdı. Örneğin 1831 yılında ipek üretiminde önemli bir iş gören toplam 180 dolapçının tamamı Müslüman idi.

Batılı ülkelerin Osmanlı Devleti ile ticaretinde muhatabı Osmanlı Devleti ve Müslüman unsurlar değil, Hıristiyan Rumlar veya Ermeniler idi. Böylece İmparatorluk sınırları içinde yaşayan Rum ve Ermeni azınlıklar aracı bir rol edinince ipek ve dokuma sanayi azınlıkların eline geçti.

1500’lü yıllarda Bursa’da 1.250 lidre ipeğin dokunduğu 1.000 tezgah vardı. Ancak kapitilasyonlar ve İran’dan gelen ham ipeğin, İran savaşı nedeniyle aksamış olması, Bursa’daki tezgah sayısını düşürmüştür. 1831 yılında, Bursa’daki tezgah sayının 407’e indiği kayıtlardan anlaşılmaktadır.

Bursa’nın 600 yıllık ipek sanayi son 30 yılda yok oldu…. Ülkemizdeki ilk dokuma atölyelerinin kurulduğu Bursa’nın dokuma sanayi de bugün bir sarsıntı geçiriyor. Geleneksel bir sanayii olan dokuma sektörüne devlet sahip çıkmalı, yoksa ipekçilik gibi 5-10 yılda yok olabilir.

The post Türkiye’nin İlk Dokuma Atölyesi Tekkede Kuruldu first appeared on Bursa Ansiklopedisi.

]]>
http://www.bursaansiklopedisi.org/content/turkiyenin-ilk-dokuma-atolyesi-tekkede-kuruldu/feed/ 0